“Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems, 91/7-9)
Yüce Allah, bizleri yaratırken birçok güzel hasletlerle süslemiş, aynı zamanda bir imtihan vesilesi olarak hırs, kin, nefret, haset gibi duygulara da yatkın kılmıştır. Açıklamasını yaptığımız Şems suresi 7, 8 ve 9. ayet-i kerimeleri bu gerçeği gayet açık bir şekilde dile getirmektedir. Bu duyguların bizleri nerede, ne zaman ve ne şekilde etki altına alacağı belli değildir. Yine yüce Yaratıcının hikmeti gereği insan, hayatının hemen her safhasında kendini yanlış yollara sevk edebilecek olan şeytanla karşı karşıyadır.
Kur’an-ı Kerim’de insanın apaçık düşmanı olarak nitelenen şeytan (Yasin, 36/60), çoğu zaman dost suretinde ve gizlice yaklaşmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bizler, bazen doğruyu yanlış, çirkini güzel, batılı hak görerek yanılabilmekteyiz. Nitekim Kur’an, açık bir düşman olan şeytanın bu sinsi ve düşmanca tavrını şöyle ifade etmektedir:
“Elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın.”
O halde hepimiz, nefsin ve şeytanın aldatmalarına karşı daima dikkatli ve uyanık olmak zorundayız. Şeytanın ilgi alanındaki insanlar öncelikle, herhangi bir meşgu-liyeti bulunmayan, uyuşuk ve tembel kişilerdir. Boş insan, her akıntıya kapılmaya müsait olup yanılgıya açık yaşar, dolayısıyla da şeytana fırsat vermiş olur. Bu sebeple insan boş durmamalı ve daima kendini zinde tutacak, günahlara meyletmeye fırsat bırakmayacak güzel işlere yönelmelidir.
Görüldüğü gibi insan, nefsin ya da şeytanın aldatmalarından biriyle daima kar-şı karşıyadır. Bundan korunabilmek için öncelikle duygu ve düşüncelerimizde Allah’ın rızasına muhalif bir yön bulunup bulunmadığını sürekli kontrol altında bulundurmalıyız.
Hz. Ömer’e atfedilen “Hesaba çekilmeden önce nefislerinizi hesaba çekiniz” sözü bu konuyu gayet özlü bir biçimde ifade etmektedir. Zaten bu şekilde kontrollü hare-ket etmediği sürece, insanın bir şekilde, nefis veya şeytanın ağlarına takılıp kalması ve daha sonra telafisi mümkün olamayacak yanlışlara düşmesi kaçınılmazdır. Mağ-rur davranıp, hep kendinden emin olan ve dolayısıyla kendini bu yönde kontrol etme ihtiyacı hissetmeyen kişilerin her an hataya düşebilecekleri açıktır.
Kur’an-ı Kerim’de, şeytanın insan için açık bir düşman olduğu beyan edilerek şöyle buyrulmaktadır:
“Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çün-kü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
Bu âyet-i kerimede, şeytandan Allah’a sığınmamız öğütlenmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) de, nefis ve şeytanın, çeşitli kandırmalarından korunmak için “Al-lahım, taşlanmış şeytandan sana sığınırım” (İbn Huzeyme, 472) şeklinde duasında oldu-ğu gibi, bizlere birçok dua örnekleri sunmuştur. Dualar, moral değerler açısından irademize kuvvet verip bizim hayra yönelmemizi sağlayacağı gibi, aynı zamanda nefis ve şeytandan gelebilecek tehlikelere karşı, dua vesilesiyle kazandığımız manevi güç bizi muhafaza edecektir.
Yüce Allah, bizleri toplum hâlinde yaşamaya müsait bir varlık olarak yaratmıştır. Birçok ihtiyaçlarımız nedeniyle bizler ancak toplum içinde yaşayabiliriz. Bu nedenle nefsimizin ve şeytanın aldatmalarından kurtulmanın bir yolu da güzel bir toplumda yaşamaktır. İslam, cemaat/toplum hâlinde yaşamaya önem verir ve ibadetlere dam-gasını vuracak şekilde buna vurgu yapar. Öyle ki, ibadetlerin cemaatle yapılması daima tavsiye edilen hatta emredilen bir husus iken, tek başımıza namaz kılarken bile, “İyyâke na’büdü ve iyyâke nestaîn” (Fatiha, 1/5) “Ancak Sana ibadet ederiz ve an-cak Sen’den yardım bekleriz” diyerek, cemaat ruhunu daima içimizde hissetmemizi hedefler. Böylelikle Kur’an ve sünnet ölçülerinde, müminin, günlük şahsi işlerinden ibadetlerine kadar her alanda cemaat ön plana çıkarılır, kendisine cemaat olmanın faydaları gösterilir ve hayatının büyük bir bölümü cemaatle irtibatlandırılır. Bu sa-yede nefsin ve şeytanın aldatmalarına karşı iyi bir korunma ve daha sağlıklı bir dinî hayat hedeflenir.