“Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer.” (A’lâ, 87/14-15)
Yüce Allah insanı yaratmış, onu en güzel sıfatlarla süslemiştir ve onu dünyaya göndermek suretiyle vazifesini de belirlemiştir. Dünyayı bir imtihan yeri olarak dü-zenleyen Allah Teala insanın buradaki sorumluluğunun ne olduğunu belirtmiş ve onun önüne bir de hedef koymuştur. İnsan sorumluluk bilinci içerisinde yaşadığı takdirde, dünyada ve ahirette mutlu olur. O halde insan, Allah’a kul olduğunun farkında olmalı ve ona göre bir yaşantı sergilemelidir. Aksi takdirde insanın her an hedefinden sapma tehlikesi de vardır. Çünkü insan yaratılışında iyilik ve kötülüğü yapabilecek kapasitede yaratılmıştır.
Rabbimiz yukarıda zikrettiğimiz ayetlerde; kötülüklerden uzaklaşıp temizlenen-lerin, kasvetten uzaklaşıp Allah’ı zikredenlerin ve onun için namaz kılıp secdeye kapananların hüsrandan kurtulup kurtuluşa ereceklerini haber veriyor. Şimdi Rab-bimizin biz kullarına olan yukarıdaki mesajını kısaca açmaya çalışalım:
Ayette geçen arınma (tezekka) kelimesi maddi ve manevi her türlü kirden temiz-lenmektir. Yüce Allah, bize, yaratılış gayemize uygun olarak yaşamamızı, fıtrattan ayrılmamamızı öneriyor. Çünkü Rabbimiz bizi fıtrat üzere tertemiz yaratmış ve bu hâlimizi korumamızı istemiştir. Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurur:
“Doğan her çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hıristiyan ve Mecusi yapar.”
Bu demektir ki her doğan, tertemiz bir fıtrat ve dini kabullenmeye yatkın bir şekilde yaratılır. Eğer o, bu hâl üzere bırakılacak olursa, fıtratının gereğini yerine getirecek ve başka bir şeye iltifat etmeyecektir. Çünkü bu dinin güzelliği, insanların yaratılışlarında mevcuttur. Bundan yüz çevirmek ise ancak kuru taklit ya da insan-ların yönlendirmesi ile gerçekleşir. Fakat bu, insanın sonuna kadar kötü kalacağı anlamına gelmez. Kulun Allah’a tövbe etmesi, her yerde, her zaman mümkündür. “Kullarının tövbesini kabul eden, kötülükleri affeden, yaptıklarınızı bilen, inanıp yararlı işler işleyenlerin duasını kabul eden, lütfuyla onların ecrini arttıran O’dur…” (Şûrâ, 42/25) ayeti bunu açıkça ortaya koymaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) de insanları tövbe edip günahlardan arınmaya teşvik ederek şöyle buyurmuştur:
“Bütün insanlar hatalıdır; hatalı insanların Allah katında en makbul olanları tövbe edenleridir.”
Rabbimiz kendisini anmamızı, ona olan inancımızı diri tutmamızı tavsiye buyu-rur. Bunu sağlamak için onu daima anmalıyız. Bunu davranışlarımızda ve dilimizde yansıtabilmeliyiz. Ancak öğütten yeterince faydalanan, nefsini arındırmak suretiyle her türlü kötülükten alıkoyan kimse bunu başarmıştır.
Bizi yaratan Rabbimize inancımızın ve kulluğumuzun gereği olarak namaz kıl-malı, onun için secdeye kapanarak benliğimizi kırmalı, samimi bir kalple O’nun huzuruna çıkabilmeliyiz. Kılmış olduğumuz her namazı sanki son namazımız imiş gibi kılabilirsek, bu bizi manevi olarak daha çok etkileyecek ve bu halet-i ruhiye davranışlarımıza da yansıyacaktır. Hakkı verilerek kılınan bir namaz en önemli arın-ma sebeplerinden biridir. Namazın düzgünlüğü hem bu dünyada bir arınma, hem de ahiret hayatında kurtuluş sebebidir. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurur:
“Namaz kıl; muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve fenalıktan alıkoyar.” (Ankebût29/45)
Konumuzla ilgili ayetin başında zikredilen felaha ermiştir sözü, yüce Allah’ın bir müjdesidir. Rabbimiz, biz kullarını hayra ve iyiliklere teşvik ediyor. Her akıl sa-hibinin emin olmak istediği kötülüklerden uzaklaşıp elde etmek istediği nimetlere ulaşmanın yolunu gösteriyor.
Özetleyecek olursak arınmak; öncelikle batıl inanç ve düşüncelerden temizlen-mektir. Allah’ın bilgisiyle donanmak, sorumluluklarımızı yerine getirmektir. Dili-mizde Allah’ı anarak davranışlarımızda O’na muhalefet etmemektir. Allah’a kullu-ğun sembolü niteliğinde olan namaz ile Allah’a yaklaşmaktır. O’nun huzuruna her gün varabilmek ve bundan feyiz alabilmektir. İşte tüm bu güzellikleri gerçekleştiren insan felaha erer, huzura kavuşur ve Allah’ın rızasına nail olur. Rabbim cümlemizi bu nimetlere nail kılsın.