Bodrum’da doğan Neyzen Tevfik, çocukluğunda dinlediği saz şâirlerinin tesiriyle şiire yönelmiş ve yine ömrü boyunca elinden düşürmeyeceği neyin sesini de aynı çocukluk yıllarında Bodrum’daki Tepecik Kahvesi’nde duymuştur. Abisinden nakledildiğine göre, pehlivanlığa merak sarıp bu uğurda kolu çarpık kalan Neyzen Tevfik, bu çarpıklığın ney üflemesini kolaylaştırdığını söylemiştir. İzmir İdâdîsi’ndeki öğrenimini yarım bırakan ve 1898’de ilk şiiri İzmir’de neşredilen Muktebes dergisinde yayınlanan Tevfik, aynı târihlerde İzmir Mevlevîhânesi’nde ney dersleri almaya başlamış, nota okumasını öğrenerek semâ âyinlerine katılmıştır.
1898’de İstanbul’a geldiğinde Mehmed Âkif’le tanışan ve ömrü boyunca onunla dostluğunu sürdüren bu ney üstâdı, Yenikapı Mevlevîhânesi’nde de dersler almaya başlamış ve kısa zamanda yayılan ünü sâyesinde 1900 senesinde ilk plâğını doldurmuştur. Bir yandan Fatih Medresesi’nde eğitim gören ve Sütlüce Bektâşî Tekkesi’nde de bulunan Neyzen Tevfik, bu yıllarda Musa Kâzım Efendi vâsıtasıyla Ahmed Midhat Efendi ve Muallim Naci gibi isimlerle tanışma imkânı da elde etmiştir. Mehmed Âkif’in de tavassutuyla bâzı önemli isimlerin meclislerine girmiş, devrin veya sonraki dönemlerin şöhretli isimleriyle mülâki olmuştur. Aynı dönemde Abdülhamid idâresi aleyhindeki bâzı hicviyeleri sebebiyle hapis yatınca, çıkar çıkmaz Kıbrıs’a, burada bir aylık konaklamadan sonra da Mısır’a gitmiştir. Burada çıkardığı Deccal gazetesinde yayınlanan bir başka hicvi dolayısıyla İstanbul’da gıyâben îdâma mahkûm edilen, ayrıca Mısır Hıdivi’nin aleyhindeki sözleri sebebiyle bu memlekette de uzunca bir süre kaçak yaşamak zorunda kalan şâir, II. Meşrûtiyet’in îlânıyla affedilmiş 1908’de İstanbul’a dönmüştür.
İstanbul’da çeşitli fasıllara katılan ve hatta saraya dâvet edilerek bu çevrenin sanatçılarıyla tanışma imkânı bulan Neyzen, Said Halim Paşa’nın evindeki meclislerde de boy göstermeye başlamış, I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden sonraki yıllarda askere alınarak burada da mehter takımının kurulmasına katkı sağlamıştır. Aynı yıllarda mehterânın Enver Paşa’nın yalısında verdiği konserle dikkatleri üzerine çekmiş ve bu vesileyle Sultan Reşad’ın huzûrunda ney üflemiştir.
1927’de İstanbul Radyosu’nun açılışında da neyiyle bulunan şâir, o târihte, artık Mısır’da ikâmet eden eski dostu Âkif’in yanına gitmiş, 1930 yılına kadar burada ikâmet etmiştir. İstanbul’a döndükten sonra kendisini sevenlerin muâvenetiyle Beyoğlu ve Fatih’te kalmış, bir aralık Üsküdar Şemsi Paşa Medresesi’nde ikâmet etmiştir. Lütfi Kırdar döneminde kesilse de bir süre Belediye Konservatuarı kadrosunda gösterilerek kendisine maaş bağlanan Neyzen için 1948’de “Basın Hayatında 50. Yıl” jübilesi düzenlenmiş, bundan 3 yıl sonra da Onu Affettim ile Ağlayan Şarkı adlı filmlerde oynamıştır.
Neyzen Tevfik, çeşitli devlet kurumlarının kendisine tahsis ettiği evlerde kalamamış, bâzı zamanlar sokaklarda yatmış, paraya, mala kıymet vermemiş, Sultan Reşad’ın tevcih ettiği madalyayı denize atmış, hatta kendisine verilen Sultan (III.) Selim’e âit bir nısfıyeyi sokakta gördüğü alelâde birine bırakmış, Talat Paşa’dan aldığı paraları yolda dilencilere dağıtmış rindmeşrep bir şâir ve Bektâşî’dir. Bu özelliğinden olsa gerek, bâzı kaynaklarda neyini hiçbir zaman maddî kazanç vesîlesi yapmadığı da kaydedilmiştir. Kendi ifâdesiyle hayatında iki şeye sahip olamadığını öğreniriz: “Para ve uşak! Paraya sahip olamadım; çünkü onda saklamaya; keseme doldurup üzerine düğüm vurmaya lâyık değer, kıymet bulmadım. Uşağa gelince; bunların en alçakgönüllüsüyle bir saat içinde senli benli olurum. Yüz-göz olur çıkarım. İkinci saatte hangimizin efendi, hangimizin uşak olduğunu tâyin etmekte o da, ben de âciz ve zavallı kalırız!”
“Uzun derbederlik hayatımda, o kaldırımdan bu kaldırıma; o kapıdan bu kapıya; o diyardan bu diyara; ney’im ve mey’imle bir kuru yaprak gibi savruldum” diyen Neyzen Tevfik, edebiyâtımızın Nef’î ve Şâir Eşref’ten sonra üçüncü büyük hiciv ustasıdır. 1919’da Hiç, 1924’te Azâb-ı Mukaddes adlı şiir kitapları yayınlanan Neyzen, yer yer sinkaflı ifâdelerin ve kaba tâbirlerin bulunduğu şiirinde çoğunlukla aruz ölçüsünü kullanmıştır ve S. Yaşar’ın Sadık Tural’dan aktardığına göre millî edebiyat akımı içinde yer almıştır. Her şeyi eleştiren, hatta din konusunda da bâzı sakıncalı lâflar eden Neyzen, ölümünden kısa bir süre önce kendisini ziyâret eden Cemalettin Server’e, “Şâhit ol Server, ben şuurlu bir müminim” diyerek ömrü boyunca “zevk âlemlerinden kırlangıç gibi birer yudum alıp kaçan” rûhunu Allah’a teslîm etmiştir.
Göktürk Ömer