Arap ve Farslar’da rastlanmayıp eski çağlardan bu yana Türkler’de görülen âşıklık geleneğinin, Ermeniler’le temâsımız sonrasında sazlı aşug olarak bu halkta da görüldüğü bilinmektedir. Sâdece muahhar asırlarda klâsik mûsıkîmize değil, âşık geleneğimiz kendilerine intikâl ettikten sonra Anadolu halk edebiyâtına da bilhassa Bektâşî tekkeleri içine dâhil olarak -15 – 16. asırlardan îtibâren- âşık tarzı şiirlerle katkı sunan Ermeni sanatçılar da olmuştur. Bunlardan bir kısmı Türkleşip müslümanlaştığı gibi bir kısmı da dininde mukayyet kalmış; fakat Türk usûlü sûfîyâne şiirler söylemekten imtinâ etmemişlerdir. Bu toplumsal – kültürel zemîn ve Osmanlı meritokratik anlayışı muvâcehesinde, sonraki asırlarda Osmanlı dinî müziğinin ve yüksek kültürünün içinde de Ermeni sanatkârların yetişmesi mümkün olmuştur.
Osmanlı mûsıkî geleneği içerisinde yer alan ve Türk kulaklarına hoş gelen millî ve dinî ezgilerle müzik târihimiz içinde haklı ve büyük bir yer edinen Ermeni asıllı Türk mûsıkîşinâslarından Nikogos Melkonyan, Sultan Abdülaziz devrinin çok önemli bestekâr, tamburî ve hânendelerindendir. Güzel sesiyle bilinen Melkonyan, bir rivâyete göre Sultan Aziz’nin arzûsuyla huzurda ezan da okumuştur. Mûsıkîyi önce Karabet Ağa’dan, ardından Hammâmizâde İsmâil Dede Efendi ile Dellâlzâde İsmâil Efendi’den öğrenen ve lehçesini düzeltmek için Türkçe’den Türkçe’ye ilk millî sözlüğümüzün müellifi, Türkiyat ve Türkçülük târihinin erken döneminin en önemli sîmâlarından olan Ahmed Vefik Paşa’dan üç yıl edebiyat dersleri alan Nikogos, Sultan Abdülmecid devrinin sonlarında, Enderûn-ı Hümâyun’da hocalık yapacak kadar yükselmiştir. Türk dinî mûsıkîsine ilgisi olan Nikogos Ağa, meşk ettiği dinî eserleri onların rûhuna uygun okuyabilmek için mevlevîhânelere devam etmiş, tanınmış Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Mehmed Celâleddin Dede de yetiştirdiği öğrencilerinden biri olmuştur. Devrin önemli nota koleksiyoncularından olan Dâmat Müşir Edhem Paşa, derlemelerinden çoğunu Nikogos Ağa’dan notaya aldırmış, bu vesileyle Ağa’nın, Dede Efendi ve Dellâlzâde’den meşk ettiği eserler, husûsiyetleri bozulmadan gelecek nesillere intikâl etmiştir. Böylece sâdece Türk mûsıkîsine değil, mûsıkî târihimize de çok büyük katkılar sağlamıştır.
Yılmaz Öztuna, kendisinin Osmanlı Musıkîsi adlı iki haftada bir neşredilen bir mevkûte çıkardığını kaydetmiştir; fakat N. Özcan, bu ve Ermeni patriği (IV.) Kevork’un dâvetiyle Ecmiadzin’e gidip Ermeni kilisesinin şarakanlarını notaya çektiğine dâir bilgilerin, Nikogos Taşçıyan’la karıştırılmasından kaynaklanan yanlış bilgiler olduğunu belirtmiştir. Nikogos Ağa, yine bir gün Dâmat Müşir Edhem Paşa’nın yanına giderken, İhtisâb Ağası[7] Hüseyin Bey’in oğlundan, yavaş yürüdüğü gerekçesiyle bir sille yemiş, bu ağır muamelenin yarattığı kırıklık sebebiyle de kısa süre sonra ölmüştür.