“İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce O’na yalvardığını unutur ve Allah’ın yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. De ki: ‘Küfrünle az bir süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin.” (Zümer, 39/8)
Rabbimiz insanı İslam’ı anlayıp kavrayabilecek bir surette yaratmış ve dünyaya göndermek suretiyle farklı şekillerde imtihana tabi tutmuştur. Bazen zorlukla, bazen de bollukla imtihan eder. Zikrettiğimiz ayette Rabbimiz, insanların bazı özellikleri-ne dikkatlerimizi çekmiş, dünya hayatının geçici olduğuna işaret ederek, insanın neticede O’na döneceğine, işlemiş olduğu amellerin karşılığını göreceğine vurgu yapmıştır.
İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O’na yalvarır. İnsan, has-talandığında, fakir düştüğünde, deprem anında, denizde fırtınaya maruz kaldığında veya başka bir sıkıntı ile karşılaştığında Allah (c.c)’a sığınır. O’na boyun eğer ve başına gelen musibetten kurtulmak için Rabbine yalvarır. Yüce Allah’a inanmayan insan bile genelde sıkıntı anında yaratılışındaki fıtrata dönüş yaparak Allah’tan yar-dım diler. Ancak, yüce Allah, kendisini içinde bulunduğu durumdan kurtarıp, ona nimetler bahşedince o, bu nimetlerin bir imtihan olduğunu unutur, Rabbine olan ihtiyacını görmezden gelir. Hâlbuki gerçek mümin, hem sıkıntılı anlarında, hem de rahat zamanlarında Allah’a güvenip dayanır. O, bu bağlılığını zor günlerinde isyan etmeden sabrederek, iyi günlerinde ise şükürle gösterir.
Yüce Allah’ın verdiği nimete şirk ve küfürle karşılık veren kimseler kendileri hak yoldan saptıkları gibi başkalarını da saptırmaya çalışırlar. Allah’a ortak koşmak, kişiyi hidayet yolundan ayırır. Çünkü yüce Allah, kendisine şirk koşulmasını iste-mez. Allah inancı, kalpte herhangi bir ortaklığa tahammül etmez. Dünyalık nimet-lere dalıp, yüce Yaratana karşı sorumluluğu unutmak, hiç ölmeyecekmiş gibi ahiret endişesi taşımadan, küfre sapmak, Allah’a ortak koşmak ve insanları hak yoldan alıkoymak, dünya hayatında kişiye belli bir zarar vermezse bile ahirette hüsrana uğratır, cehenneme sürükler.
Dünya hayatı geçicidir. Neticede dönüş Allah’adır. O halde, dünya hayatında temenni ettiğimiz iyilik ve güzelliklere ahirette de nail olmak ve Rabbimizin rıza-sını kazanmak istiyorsak, sadece zorluk anında, başımıza gelen musibet ve felaket anında değil, her an, O’na sığınabilmeli ve O’nun bizi sürekli gözettiğinin bilincinde olmalıyız. Karşılaştığımız sıkıntıların ve nimetlerin her birinin Rabbimiz tarafından verildiğini ve bir imtihana yönelik olduğunu düşünebilmeliyiz. Rabbimize karşı kulluk vazifemizi, en başta gelen sorumluluk olarak kabul etmeli ve ona göre haya-tımızı şekillendirmeliyiz. Bu gün Allah için ne yaptım? sorusunu kendimize her gün sormalı, hayatımızın bir gün son bulacağını, bizi yaratan Rabbimize işlemiş olduğu-muz amellerle döneceğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız. Kişinin dünyada itibarlı, güçlü ve zengin olmasının kıyamet gününde bir yararı yoktur. Ancak her türlü dün-ya kirinden arınmış bir kalp ve salih amel ile Rabbimizin huzuruna varmak, kişiye o gün fayda sağlar. Nitekim bu hususta şöyle buyrulmuştur:
“O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar! Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”
(Şuara, 26/88-89)