Arapça, ışık demektir. en-Nûr, Esma-yı Hüsna’dan biridir. Allah’ın zahir ismi, ile tecellisine, nur denir. Kainattaki suretlerde ortaya çıkan vücuddur. Gizlenmiş bir şeyin, ledün ilmiyle ortaya çıkmasına denildiği gibi, kalpten mâsivayı çıkarıp atan İlâhî varidata da denir. Onu önce, gören (bâsira) idrak eder, sonra da, onun vasıtasıyla diğer görünen şeyleri (mubassarat) görür, ilâhî varidatın küllisi olması bakımından da, kalpten kevni (mâsivayı, Allah’tan gayri herşeyi) giderir. Sühreverdî, Heyakilu’n -Nur’unda, şu niyazda bulunur “Ey Kayyûm! Bizi Nur ile destekle. Bizi Nur’da sabit kıl. Bizi Nur’da haşreyle (topla). En yüce gayemizi rızan kıl. En büyük maksadımız sana kavuşmak olsun!…”
Nurla ilgili bazı atasözü ve deyişler şöyledir: Her hangi bir şey, olay veya husus, bir insanın hoşuna gidince “gözüm gönlüm nurlandı” der. Çirkin yüzlü, pis, pasaklı görünüşlü, kötü huylular, “nursuz, pirsiz” veya “yüzünden nûr-ı İlâhî silinmiş” veyahut “yüzünden nur-ı İlâhî, kasap süngeriyle silinmiş” kişilerdir. Güzel, ve pırıl pırıl yüzlü kişiler, “yüzü nur gibi, nur yüzlü” olarak tanımlanmıştır.
Çok çok güzel işler için “nurun âlâ nur” denir. Sûfiler bir şey yenilir içilirken “Nur olsun” derler.