Oktay Sinanoğlu kimdir, hayatı ve eserleri nelerdir?

4 mins read

Kuantum kimyâsı ve kuramsal kimyâ konularındaki çalışmalarıyla milletlararası şöhrete sâhip Oktay Sinanoğlu, içinden önemli isimler çıkan bir âilenin ferdi olarak, babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu’nun başkonsolosluk yaptığı, İtalya’nın Bari şehrinde doğdu. Babası, Millî Edebiyata Doğru adlı 1918 yılında neşredilmiş telifi dışında, Dante ve Petrarca gibi İtalyan edebiyâtının önde gelen isimleri hakkında monografiler yazmış, İtalyan Edebiyâtıyla ilgili bir antoloji vücûda getirmiş, ayrıca muhtasar bir mitoloji ile çeşitli tiyatro oyunları da kaleme alan önemli bir entelektüeldi. Diğer yandan kardeşi merhume Esin Afşar da cumhuriyet devri Türk müziğinin mühim bir temsilcisi, çeşitli film ve temsillerde rol almış değerli bir sanatçıydı.

Oktay Sinanoğlu ortaöğrenimini Ankara’da TED Yenişehir Lisesi’nde 1953 yılında tamamladıktan sonra kimya mühendisliği tahsil etmek üzere burslu olarak Amerika’ya gitmiş ve 1956’da California Üniversitesi’nin Kimya Mühendisliği Bölümü’nü birincilikle bitirerek, aynı dereceyi bir yıl sonra Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde tamamladığı yüksek lisansında da tekrarlamıştır. 1959’da California Üniversitesi’nde kuramsal kimyâ doktorasını tamamlayan Sinanoğlu, 1959 – 1960 yıllarında Amerikan Atom Enerjisi Merkezi’nde çeşitli çalışmalar yaptıktan bir yıl sonra bir yandan Harvard bir yandan Yale Üniversitesi’nde kuantum kimyâsı ve kuantum fiziği üzerine o zamana kadarki araştırmalarından elde ettiği yeni sonuçlara dayalı dersler verdi. 1962’de 27 yaşında profesör oldu ve Batı üniversitelerinde bu unvânı son üç yüz yıl içinde en genç yaşta elde eden bir bilim insanı olarak akademik târihe geçti. 1962’de, Türkiye’de Kuramsal Kimya Bölümü’nün kuruluşundaki öncülüğü dolayısıyla ODTÜ tarafından kendisi için ihdâs edilmiş olan Danışman Profesör unvânıyla taltif edilen Sinanoğlu, 1964’te Yale Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji Kürsüsü’ne atandı. 1973’te kendisine Almanya’nın en prestijli bilim ödüllerinden olan Alexander von Humbold bilim ödülü tevcih edildi ve 1975’te, çıkarılan bir özel kânunla sâdece ona mahsus olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Profesörü unvânını alarak devlet adına ilmî ve diplomatik temaslarda bulunmak üzere Japonya’ya gitti.

Hayâtı boyunca pek çok ödül ve ilmî kurumlarda üyelik kazanan Oktay Sinanoğlu, iki defa Nobel ödülüne aday gösterilmiştir. Bununla birlikte Türk kamuoyunun kendisine ilgisi, hayâtını bir nehir söyleşi hâlinde kaleme alan E. Çaykara’nın, 2001 yılında ilk baskısı yapılan Türk Aynştaynı adlı kitabıyla yükselen Sinanoğlu, bu târihten sonra, aslında 70’li yıllardan îtibâren çeşitli yazı, söyleşi ve eğitim konulu toplantılarda dile getirdiği Türkçe konusundaki hassâsiyet ve mücâdelesi ile Batı’nın ve bâhusus Amerika’nın, gerek İslâm dünyâsı gerek Türkiye üzerindeki emperyal siyâsî ve kültürel faaliyetlerine dönük uyandırıcı değerlendirmelerini, çok sayıda baskısı yapılacak popüler nitelikli yayınlarıyla ön plâna çıkarmıştır. 2002 yılında yayınlanan Büyük Uyanış, Hedef Türkiye ve Bye Bye Türkçe adlı kitaplarında bu konuları muhtelif başlıklar altında anlatan Sinanoğlu, Türkçe’nin eğitim ve bilim dili olarak yükselmesi konusundaki fikirlerini ve günlük hayâtımıza egemen olan İngilizce’nin yarattığı tahrîbâtı sâdece televizyon, konferans ve kitap yayınlarıyla geniş kitlelere ulaştırmakla kalmamış, bütün bu popüler yayınlara hız vermeden önce, 2000 yılında neşredilmiş olan Açıklamalı Fizik Kimya Matematik Ana Terimleri Sözlüğü ile kendi ihtisas sâhasını oluşturan bu ilimlerin yabancı terminolojik lûgat varlığına, sözcük türetme konusundaki kaabiliyetine ve matematiksel yapısına güvendiği ana dilinde karşılıklar önermiştir.

Bu dil meselesini hayâtının en önemli uğraşı olarak ortaya koyan Sinanoğlu’na göre, Türk insanı büyük bir propaganda yalanıyla aldatılmış, dil öğrenmek için yabancı dilde eğitim görmek gerektiğine inandırılmıştır. Oysa kendi dilinde düşünme becerisini geliştiremeyen bir insanın yabancı dille bunu yapmasına imkân yoktur. Bu şekilde, ne kendi dilinde ne yabancı dilde mâhir olabilen, kavrama ve düşünme yeteneği iğdiş edilmiş nesiller yaratılmıştır. Ona göre, yabancı dil ve yabancı dil öğrenimi, “gençliğin Türklük şuuru ve benliği içinde teknikte ilerlemesine yardımcı” olacak bir vesile kabûl edilmeli, kendi dilimizin ve kültürümüzün yerine ikâme edilmemelidir. Bu gidişe dur demek için orta ve yükseköğrenim kurumlarında yabancı dille eğitime son verilmeli, yabancı dil ayriyeten öğretilerek eğitim bütünüyle millîleştirilmelidir. Konuşmalara yabancı kelimeler katmanın övünülecek değil, ayıplanacak bir davranış olduğunu ve bunu yapanların kibarca uyarılması gerektiğini söyleyerek mücâdeleyi kamu alanından ferdî sahaya kadar yayan ve daha başka önerileriyle bu çabalara hayâtî önem atfedip Türklük anlayışının temeline Türkçe’yi koyan; Türk’ü, her şeyden evvel “Türk’üm diyen ve Türkçe konuşan insan” olarak tanımlayan Sinanoğlu’na göre, “Türk Dünyası’nın bekâsını isteyen, Türk dilini seven herkes, diğer siyasi, ülküsel görüşleri ne olursa olsun, dilimizin, eğitimimizin kurtarılmasını en önemli, birinci milli dava olarak görmeli, önce bu davayı hep birlikte halletmek için birleşmelidirler.”

Göktürk Ömer Çakır

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe