“Nerede olursanız olun, ölüm size ulaşacaktır. Sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile. Onlara bir iyilik gelirse ‘bu, Allah’tandır’ derler. Onlara bir kötülük gelirse, ‘bu, senin yüzündendir’ derler. (Ey Muhammed!) De ki; ‘hepsi Allah’tandır.’ Bu topluma ne oluyor ki neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!” (Nisa, 4/78)
Ölüm, insanoğlunun kaçınamayacağı ve görmezlikten gelemeyeceği bir gerçek-tir. Ölüm, Müslüman için bir yok oluş değil, yeni bir hayatın başlangıcıdır. Kitabı-mız Kur’an’ın kapağını açtığımızda, karşımıza çıkan ilk surenin daha üçüncü ayetin-de, “Din Günü”nden bahsedilmekte, dolayısıyla hesap-kitap, öbür âlem gerçeğine vurgu yapılmaktadır. O halde gerek ölüm, gerekse ölümden sonra meydana gelecek hadiselerin bu denli vurgulanması bize hangi gerçeği anlatmak istiyor? Ölümden kaçışın olmadığı, herkesin bir gün yaptıklarından sorguya çekileceği, dolayısıyla hazırlıkların buna göre yapılmasını hatırlatıyor.
Aslında sözlüklerde bile yan yana gelen “ölüm” ve “ömür” birbirini yadsımayan, aksine tamamlayan iki kardeş olarak görülmelidir. Nitekim bir başka ayette bu ger-çeğe işaret edilmekte ve “O, Allah ki, hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yarattı.” (Mülk, 67/2) buyrulmaktadır. Ölüm, farkına varsak da varmasak da, kelime olarak soğuk gelse de gelmese de, o hayatımızın en yalın ve en gerçekçi yanını temsil etmektedir.
Büyük İslam âlimleri, inanan için ölümden korkmaya gerek yoktur, derler. Çün-kü o her an ölüme hazırdır. Dağarcığında, Allah’ın huzuruna varacağında, kendisine orada yetecek kadar azık bulundurur. Nitekim ölümden korkmayan Mevlânâ gibi daha nice gönül erleri için ölüm adeta bir Şeb-i Arûs yani “düğün gecesi”dir. Bazıla-rının ölümden korkması ise onların bu büyük buluşmaya hazırlıksız olmalarından kaynaklanmaktadır. Ne var ki ancak bu defa da korkunun ecele faydası olmayacak-tır.
Gerek Mülk sûresindeki bahse konu ayetten, gerekse diğer ayetlerden çıkardı-ğımız sonuç, hayatın da ölümün de hikmetinin, insanın imtihanında saklı olduğu-nu öğrenmekteyiz. Bu duruma göre, ölümle birlikte hayat sona ermeyecek, bilakis ölümden sonra sonsuza dek sürecek olan ebedî bir hayat başlayacaktır. Bu hâliyle ölüm, bir taraftan insanın hesap vermesi ve sorumlu tutulması hakikatine kapı ara-larken, diğer taraftan da fani olan insanın ebedîleşmesinin de ilk basamağını teş-kil etmektedir. Öyleyse ölümü, aynen hayat gibi, ahiret yurdunda ebedî mutluluğa ulaştıran bir vasıta ve nimet olarak algılamak gerekir.
Ayrıca üzerinde konuştuğumuz ölüm biz insanlar için en büyük ibret ve en etkili öğüt olma özelliğine de sahiptir. Bu bağlamda, ölüm gerçeğinden uzak olarak sür-dürülen hayat, bir anlamda yitik ve ziyan edilmiş bir hayat demektir. Dünyaya hiç ölmeyecekmiş gibi bağlananlar, aldananlardır. Her şeyde olduğu gibi bunda da ifrat ve tefriti uygun bulmayan dinimiz, bir gerçeğe parmak basmakta ve hiç ölmeyecek-miş gibi dünyaya, ama yarın ölecek gibi ukbâya çalışmayı emretmektedir.
O halde Müslüman, dünyanın geçiciliğine, cazibe ve menfaatine uyarak ve alda-narak, ebedî yurdu olan ahiret hayatından uzak kalmamalı, ahirete gidecek yolun en önemli basamağı olan ölüm gerçeğine karşı da gözlerini kapamamalıdır. Ölümle her şeyin biteceğini zannedip, sürekli nefsin arzuları peşinde koşmak, hayatı zevki sefaya adamak ve bunu bir yaşam felsefesi hâline getirmek çok büyük yanlışlık olur. Mademki yadsınamayan bir gerçek, kaçışı olmayan bir durum, üstelik nerede olur-sak olalım peşimizi bırakmayan bir olgu ile burun burunayız; o halde yapılacak şey, kaçmak değil, hazırlıklı olmaktır. Onun için insan, zaman zaman yaşadığı hayata bakmalı, geçirdiği ömrünün aşamalarını gözden geçirmeli ve hesabı verilebilir bir hayat sürüp sürmediğinin muhasebesini yapmalıdır.
Ölüm sonrası bir hayatın mutluluk perdesini aralamak için dinî görevlerimizi, ibadetlerimizi ihmal etmeyelim, sosyal sorumluluklarımızın gereğini yerine getire-lim. Ölümün bize hiç de uzak olmadığını, ölümle hayat arasındaki çizginin çok ince olduğunu, hayata bağlanmanın gerçekten de pamuk ipliği kadar zayıf ve basit bulunduğunu göz ardı etmeyelim. Ölümün bizi nerede beklediğini bilemediğimize göre, biz ölümü her an her yerde bekleyelim ve hazırlıklı olalım!