Bu yaza giriş yapan bu iki filmin gişe rakamları günümüz insanının psikolojik durumu ve algısı hakkında çok şey söyleyebilir.
Koyu renk bir takım elbise ve domuz şapkalı adam, pötikareli elbiseli ve saç fiyonklu kadın. Birinin mekanı New Mexico’daki geniş bir bilimsel araştırma tesisi; diğerinin ise flüoresanlı pembe bir parti evi. Yakın zamanda hiçbir film eşleşmesi “Barbie” ve “Oppenheimer” kadar hevesle beklenmedi.
Oppenheimer filminin yönetmen ve senaristi Christopher Nolan’ın en büyük özelliği bilgisayar tarafından oluşturulan görüntüler kullanmaması. Oppenheimer“daki nükleer reaksiyonlar ve patlama sahneleri, alüminyum ve magnezyum tozuyla aydınlatılan gerçek patlamalar üretilerek yaratıldı.
Avrupa’da Ukrayna – Rusya savaşı devam ederken ve Çin ve Kuzey Kore gibi ülkeler nükleer cephaneliklerini geliştirmeyi sürdürürken, bu kitle imha silahlarının köken hikayesi sinema severlere çok tanıdık bir gerçek olarak gelebilir mi?
İnsanlar zaten devam eden savaşlar, silahlanma yarışı ve ekonomik sorunlarla boğuşuyorken gerçekçi Oppenheimer’ı mı tercih eder yoksa hayal dünyasında yaşayan gerçekdışı Barbie filmini mi? Bütün bu sorunlardan zihnen kaçmak isteyen insanlar muhakkak Barbie filmini tercih edecektir. Nitekim ilk gün gişe rakamlarına bakıldığında Barbie filmilinin çok daha önde olduğu görülüyor.