Öğretmen bir dedenin torunu, Filibe muhaciri öğretmen bir babanın oğlu, Türkoloji çalışmalarının önde gelen isimlerinden ve kendisi de bir öğretmen olan “Bu Vatan Kimin?” şâiri Orhan Şaik, İnebolu’da doğmuştur ve asıl adı Hüseyin Vehbi’dir. Hamdullah Suphi Tanrıöver’in Maarif Vekilliği zamânında, her öğrencinin Türkçe isim alması konusunda tâmim edilen genelge üzerine Orhan adını almış ve bu ismi, yakın bir arkadaşının adı olan Şaik’le berâber mahkeme karârıyla nüfus kâğıdına işletmiştir. 1934’teki soyadı kânunundan sonra ise Gökyay soyadı, bu isimlere ilâve edilmiştir. Nakşibendi şeyhi Merdan Efendi’nin tekkesinde Kur’an okuyarak başlayan ilk eğitimini Kastamonu’daki Yarapçı Okulu’nda ve Nümûne-i İptidâî Mektebi’nde sürdürmüş, A. Y. Tunalı’yla gerçekleştirdiği mülâkaattan öğrendiğimize göre, bu yıllarda okuldaki Avusturyalı hocası ve onu ziyârete gelen bâzı Alman subaylarla temrinleri netîcesinde Almanca’yı öğrenmiştir. Ayrıca bu yıllarda Arapçası da mektup yazabileceği bir seviyededir. Gökyay, Kastamonu’da başladığı orta öğrenimini ağabeyinin öğretmenlik yaptığı Aydın’da devam ettirmiş; fakat Kastamonu’daki âilesine muavenet etmek için eğitimini yarım bırakmak zorunda kalmıştır. Kastamonu Özel İdâresi’nde tahrirat ve istatistik kâtibi olarak çalışmaya başlayan Orhan Şaik, bu mesâisi sırasında yörenin folklorunu tanımış, halk edebiyâtına duyduğu ilgiyi de burada kazanmıştır. İlk şiirleri de hocası İsmâil Habib Sevük’ün teşvîki ve bu ilginin netîcesinde, 1922 yılında Açıksöz gazetesinde yayınlanmıştır. Aynı yıl Keçiören’deki Ankara Dârülmuallimîn Mektebi’nin son sınıfına kaydolup mezun olan Orhan Şaik, Millî Mücâdele’nin Büyük Taarruz’u doğurmak üzere olan iklîminde, Mayıs 1922’de, Ankara’da İzmir mebusları tarafından neşredilen İzmir’e Doğru gazetesinde “İzmir’in Rüyası” adlı şiirini yayınlamıştır.
Söz konusu öğretmen okulundan mezun olduktan sonra Giresun, Samsun ve Balıkesir’de çeşitli okullarda öğretmenlik yapan Gökyay, Balıkesir’de Çağlayan dergisini yayınlamaya başlamış ve bu şehirden ayrılacağı 1926 yılına dek “Aya Mektuplar” başlığı altında Gönül Kızı müstearıyla yazacağı bu yayını sürdürmüştür. 1927 yılında Kastamonu Lisesi’nin son sınıfına sınavla kabûl edilerek yarım kalan eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul Dârülfünûnu Edebiyat Fakültesi’ne kaydını yaptıran Gökyay, aynı zamanda Yüksek Muallim Mektebi imtihanlarını da kazanarak tahsîlini iki okulda da devâm ettirmiştir.
Üniversite tahsîlinde pek önemli isimlerin rahlesinden geçen Orhan Şaik, bilhassa kendisine çok şey borçlu olduğunu belirttiği, “bir eseri okumak nedir, tanımak nedir, yazı yazmak nedir, ondan öğrendim” dediği hocası Fuad Köprülü’nün tavassutuyla Theodor Menzel ve Franz Taeschner gibi şarkiyatçılarla tanışmış, onlara Türkçe öğretmiştir. Ünlü Gürcü Türkolog C. Cikiya da Orhan Şaik’ten Türkçe öğrenenler arasındadır. P. Wittek’le ilişkisi de bu dönemde başlamış, gerek H. Duda gerek G. M. Meredith Owens gerek M. Mikhailov gibi isimlere Türkoloji sâhasında yayınlayacakları eserler için yardım ederek bu ilişkilerden ilmî ve metodolojik açılardan kendi lehine de faydalar devşirmiş; bitirme tezi olan Câhiliye devri şâirlerinden Suhaym Abd beni’l-Hassas’ın divânı konusunda Şerefeddin Yaltkaya ve dönemin mütebahhir âlimlerinden İsmâil Sâib Sencer’in yardımlarını görmüş; ilk öğrenimi sırasında edindiği Arapça bilgisi konusundaki ilerlemesini onlara borçlanmıştır.
Mezun olduktan sonra, 1931’den îtibâren Kastamonu Lisesi’ne edebiyat öğretmeni tâyin edilerek öğretmenlik hayâtının ikinci devresine başlayan Gökyay, aynı yıl Malatya’ya gönderilmiş, 1934’te Edirne, 1936’da Ankara, Eskişehir ve Bursa’da mesleğini sürdürüp, 1938’de Dede Korkut’un yeni harfli ilk neşrini gerçekleştirmiş, G. Jacob’un kitabından Türk Karagöz kültürü hakkındaki bir bölümü Türklerde Karagöz başlığıyla, O. Wilde’ın meşhur romanı Picture of Dorian Gray’i eşiyle birlikte Doryan Gray’ın Portresi adıyla çevirip neşrettikten bir yıl sonra Ankara Mûsıkî Muallim Mektebi’ne edebiyat öğretmeni olarak atanmış ve 1939 yılı içinde Bugünkü Dille Dede Korkut Masalları’nı yayınlamış; iki yıl sonra Ankara Devlet Konservatuvarı adını alan Mûsıkî Muallim Mektebi’ne müdür olunca, aynı yıl içinde Devlet Konservatuvarı Tarihçesi adıyla bu kurumun târihçesini kaleme almıştır. Bu yıllar, Anadolu’dan halk mûsıkîsi unsurlarının derlenmesine dönük faaliyetlerin yoğun olarak sürdüğü, millî bir repertuvarın, folklor arşivinin oluşturulduğu hummalı faaliyet yıllarıdır. Gökyay, öğretmenlik vazifesine ilâveten bu görevi 1944 yılındaki, adlî târihimize Irkçılık – Turancılık Dâvâsı olarak geçen meşhur yargılamalarda sanık olana dek sürdürmüştür. Bu maznunluk günlerinde dahi metin çalışmalarından kopmayan Gökyay, (II.) Murad zamânında Mercimek Ahmed tarafından Türkçe’ye tercüme edilen Kabusname’yi yeni harflere sâdeleştirerek aktarmış, yine 1944 yılı içerisinde, P. Wittek’ten çevirdiği Menteşe Beyliği adlı eser neşredilmiştir. Beraatini tâkiben 1946’da Galatasaray Lisesi’nde edebiyat hocalığı vazîfesini beş yıl boyunca deruhte ettikten sonra Millî Eğitim Bakanlığı Müfettişi olarak Londra Kültür Ataşeliği ve Öğrenci Müfettişliği’ne tâyin edilmiş, üç yıl boyunca Londra’da kaldıktan sonra yurda dönerek İstanbul Eğitim Enstisüsü’nde edebiyat öğretmeni olmuştur.
Diğer taraftan Yüksek Öğretmen Okulu’nda gece dersleri veren Gökyay, 1956’dan îtibâren İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde de edebiyat derslerine girmeye başlamıştır. 1957’de Kâtip Çelebi Hayatı, Şahsiyeti ve Eserleri’ni yayınlayan ve 1959 – 1962 yılları arasında tekrar Londra’da bulunarak School of Oriental and African Studies’te Türk Dili ve Edebiyatı okutmanı olarak çalışan Gökyay, yurda döndükten sonra tekrar Eğitim Enstitüsü’ndeki görevine başlamış, 1967’de yaş haddinden emekli olana değin bu görevi sürdürmüştür; fakat öğretmenliği çok seven ve öğretmek konusundaki iştiyâkı hiç sönmeyen Gökyay, öğrencisi olan Millî Eğitim Bakanı İlhami Ertem’den ricâcı olmak sûretiyle, gönüllü olarak ve bilâbedel üç yıl daha mesleğini yapabilmiştir. Bununla birlikte çalışmalarını sürdüren, 1972’de Kâtip Çelebi’nin Mizânü’l-hakk… (En Doğruyu Seçmek İçin Hak Terazisi), 1973’te aynı müellifin Tuhfetü’l-kibar… (Deniz Savaşları Hakkında Büyüklere Armağan) adlı eserlerini sâdeleştirerek yeni harflere aktaran ve bilhassa Dede Korkud Kitabı üzerine araştırmalarını hiç bırakmayarak 1973’te, ulaştığı tüm sonuçları Dedem Korkudun Kitabı başlığıyla hacimli bir eserle taçlandıran, 1975’te Zekeriyyazâde’nin Ferah Cerbe Fetihnamesi’ni, 1978’de Gelibolulu Mustafa Âlî’nin 16. asır Osmanlı sosyal hayâtına ilişkin çok önemli eseri Mevâidü’n-nefâis fi Kavâidi’l Mecâlis’i Görgü ve Toplum Kuralları Üzerinde Ziyafet Sofraları başlığıyla yeni harflere sâdeleştirerek aktarıp neşreden Gökyay, emeklilikten 1983’te tekrar kurtulmuş, bu yıldan 1986’ya dek Marmara Üniversitesi’nde ders vermiş, ayrıca bu zaman zarfında çeşitli yayınlar yapmıştır. 1983’te neşredilen, Gelibolulu Mustafa Âlî’nin eski ve yeni Mısır târihinden bahsettiği Halâtü’l-Kâhire… adlı eserin sâdeleştirilmiş neşri bunlardan biridir. 1988 – 1992 yılları arasında ise Mimar Sinan Üniversitesi’nde çok sevdiği mesleğini sürdürme imkânını bulmuştur. 7 Haziran 1989’da, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından düzenlenen bir törenle kendisine fahrî doktora tevcih edilen Gökyay, “hocayken de talebe olan” bir hoca olarak bütün hayâtını Türk edebiyâtının, dilinin hizmetinde ve sürekli öğrenmeye, öğretmeye hasretmiş bir isimdir.
Gökyay, tiryâkiliği olarak tanımladığı eski edebiyatımıza dâir metin yayınları yapmak dışında çok sıkı bir tenkitçi olarak da temâyüz etmiştir. Bu mecrâda kaleme aldığı yazıları 1982’de Destursuz Bağa Girenler başlığıyla kitaplaşmış, şiirlerinin, 1976’da neşrettiği Birkaç Şiir – Poems adlı Türkçe – İngilizce kitapçığı saymazsak, geniş bir seçkiden oluşan tek neşri ise öldüğü sene Mersin Özel Türkmen Lisesi yayını olarak gerçekleştirilmiştir. Biyografisini telhis ettiğimiz G. Kut’un yazısından öğrendiğimize göre; ilk şiirlerinde aruz veznini kullanan; fakat daha sonra halk edebiyâtına yönelerek koşma ve türkü nazım biçimiyle şiirinin en başarılı örneklerini hamâset ve heyecan vâdisinde veren Gökyay’ın, elimizde mevcut 61 şiiri bulunmaktadır. Ömrü boyunca kaleme aldığı makalelerinden yapılan seçkiler ise 1995 – 2002 yılları arasında üç cilt hâlinde basılmıştır.