“Ortadoğu” beşeriyetin varlığı ile beraber tarihî çağlardan itibaren önemli bir merkez olmuştur. Tabiî öncelikle “Ortadoğu” tanımının siyasi bir tanım ve kavram olduğunu belirtmekte fayda var. İngiltere siyasetinin ürünü olan bir kavramdır. İngiliz Üst Aklı’nın yarattığı, içini doldurduğu ve kendi devlet politikalarını inşaâ ettiği bir olgudur.
Ortadoğu, Semavi dinlerin varlık alanı bulduğu bir coğrafya olması hasebi ile tarihi süreç içerisinde yeryüzünün en gözde toprakları olagelmiştir. Özellikle de semavi dinlerin merkezi olması, bu topraklara muazzam bir zenginlik ve potansiyel kazandırmıştır. Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi üç önemli semavi dinin bu topraklar üzerindeki varlığı ve hassasiyeti dolayısı ile bu coğrafya her zaman insanoğlunun ilgi ve alakasına mazhâr olmuştur.
Coğrafya bütün bu hususları sebebi ile kozmopolit ve çok kültürlü bir yapı kazanmıştır. Bu yapısı nedeni ile de yeryüzündeki tüm insanların ve kültürlerin karşılaşma ve kaynaşma noktası olmuştur. Bu gerçekler zamanla bu topraklara ticari yâni ekonomik refahın dışında kültürel alışveriş imkanı da sağlamıştır. Fakat tüm bu ifade ettiğimiz hususlar bahsi diğerdir. Bu coğrafyayı önemli kılan nedenler modern dönem ile birlikte ortaya çıkan sanayi teşekküllerinin ihtiyâcı olan hammade yani petroldür.
Bu coğrafya Ortçağlar’dan itibaren bir çok savaş ve istilânın yaşandığı topraklar olmuştur. Haçlı Seferleri, Latin Faaliyetleri, Müslüman-Türk akıncıların siyasi varlıkları vs. hepsi bu coğrafyanın öneminin ve dünya siyasetindeki belirleyiciliğinin sebebi olmuştur.
Tarihi süreçte Müslüman Araplar ve akabinde de Müslüman Türkler’in bu coğrafya üzerindeki tesir ve varlıkları bu topraklara uzun yıllar sürecek olan refah ve huzuru ortamını tesis etmiştir. Memlüklü Türkleri sonrası bu topraklardaki Osmanlı varlığı âdeta bu toprakların Müslüman ve Türk karakterini inşâ etmiştir. Osmanlı Barışı’nın (pax-ottomana), ruhu bu topraklar üzerinde yaşayan Arap, Yahudi, Ermeni, Kürt ve Türk başta olmak üzere bir çok etnik unsurun barış içerisinde uzun yıllar bir arada yaşamasını sağlamıştır.
Bu topraklarda uzun yıllar süren Müslüman Türk varlığı, bu toprakları Türkleştirmiş ve İslamlaştırmıştır. Sosyal yaşamdan, sanat ve mimariye kadar bir çok alanda bu coğrafyada Müslüm Türk izlerini bugün dâhi bulmak ve görmek mümkündür. Bu topraklar tamamı ile bizim tarihimizin ve kültürümüzün bir parçasıdır. Bizim hafızamız ve yaşayan tarihimizdir.
Ancak, Osmanlı’nın son dönemi ile birlikte bu topraklar üzerinde oynanan küresel siyasetin gayr-ı ahlâki tecavüz, tahrik ve fiili faâliyetleri neticesinde Müslüman Türk’ün siyasî varlığı mâlesef bu coğrafyada sarsılmaya başlamıştır. Özellikle, I. Dünya Savaşı ve aldığımız yenilginin neticesinde bize dayatılan antlaşmalar ile bu topraklar bizden koparılmak istenmiş ve koparılmıştır. Küresel güçlerin masa başında çizdiği harita ve sınırlar ile bu topraklar ile olan tarihi ve kültürel bağımız ve birliğimiz koparılmıştır.
Tarihçi Umut Güner tarafından yanıtlanmıştır.