Türk arkeolojisinin ve müzeciliğinin babası ve aynı zamanda Türk resim sanatında da çığır açıcı başarıların sâhibi olan Osman Hamdi Bey, 1877 – 1878 yılları arasında Sadrâzam olan İbrâhim Edhem Paşa’nın oğlu ve Türk – İslâm kitâbeleri ve nümismatiği üzerine çalışmaları ile tanınıp müzecilik târihimizde de önemli bir yeri olan Halil Edhem’in ağabeyidir. Mekteb-i Maârif-i Adliye’ye kaydolduktan bir sene sonra, 1857’de hukuk tahsîli için Paris’e gönderilen ve burada sanata yönelerek Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda resim dersleri alan Osman Hamdi Bey 1869’da İstanbul’a döndükten sonra Midhat Paşa’nın dâvetiyle Vilâyet-i Umur’ı Ecnebiye müdürü olarak Bağdat’a gitti ve iki yıl görev yapıp tekrar İstanbul’a avdet ederek sarayda Teşrîfât-ı Hariciye müdür muâvinliği vazifesine getirildi.
Bir yandan resim çalışmalarına devam eden Osman Hamdi’nin kariyerindeki en önemli görev, şüphesiz 1877’de Maarif Nezâreti’ne bağlı olarak kurulan müze komisyonuna dâhil edilmesi ve 1881 yılında Müze-i Hümâyûn müdürlüğüne getirilmesidir. İlk olarak Aya İrini Kilisesi’nde Mecmâ-i Esliha-i Atîka adıyla silâh ve eski eserlerin toplanmasıyla 1839’da vücut bulan ve 1869’da Sadrâzam Âli Paşa’nın Mecmâ-i Âsar-ı Atîka-i Müze-i Hümâyûn adını vererek müdürlüğüne Mekteb-i Sultânî öğretmenlerinden Edward Goold’u nasbettiği Müze-i Hümâyûn 1872’de Anton Dethier’nin müzenin başına getirilmesinden sonra, Fâtih dönemine âit Çinili Köşk’e nakledilmiş ve burası 1880 yılında eserlerin gelişigüzel sergilendiği bir binâ olarak imparatorluğun çeşitli bölgelerinden gelen âsâra ev olmuştur. Bu sebeple, yeni bir müze binâsı fikrinin de gelişmeye başladığı bu günlerde, Osman Hamdi Bey’in ilk işi Çinili Köşk’ü onarmak ve sanat eğitimi vermek üzere bir Güzel sanatlar akademisi kurmak oldu. Bu amaçla 1883’te inşâ edilen, 27 yıl müdürlüğünü yapacağı ve bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin temelini teşkil eden Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nin binâsı da Edhem Eldem tarafından 1917’de Eski Şark Eserleri Müzesi’ne dönüştürülmüştür.
1881’de Alman yol mühendisi Karl Sester’in keşfettiği Nemrut Dağı arkeolojik alanına 1883 Mayıs’ında Yervant Oskan’la berâber giden ve burada ilk Türk arkeoloji kazılarını gerçekleştirerek Le tumulus de Nemroud-Dagh başlıklı raporunu yayınlayan Osman Hamdi, 1887’de bir taşocağı sâhibinin yine tesâdüf sonucu keşfettiği başka bir arkeolojik kalıntı topluluğunu incelemek üzere Pâdişâh’ın emriyle Sayda’ya gitmiş ve bugün Sidon Kral Nekropolü adıyla sergilenen bir grup Hellenistik lâhdi gün yüzüne çıkararak Türk müzeciliğine kazandırmıştır. İskender’in Perslerle savaşlarının tasvîr edildiği ve onun adıyla anılan lâhit ve tipik bir İyon tapınağının formlarına sâhip olan, ayrıca imparatorluğun geniş coğrafyasında yer alan derin târihî birikime âit diğer eserler için yeni bir bina inşâ edilmesi aşamasında, 1891’de açılacak bu Neoklâsik binânın mîmârî modeli olacak Ağlayan Kadınlar Lâhdi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin hâlâ en gösterişli eser grubunu oluşturmaktadır. 1903 ve 1907’de yeni kanatların ilâvesiyle genişletilen bu emperyal bina, bugün 1 milyonu aşkın bir koleksiyonu hâvîdir ve Avrupa’nın önde gelen müzelerinden birisidir.
Antik Karia bölgesinin önemli antik kenti ve günümüzde Muğla Yatağan sınırları içerisinde yer alan Lagina’da 1891 yılında kazı çalışmaları yapan Osman Hamdi Bey, daha önceki çalışmalarda ortaya çıkmış buluntulara ilâveten, buradaki Hekate Tapınağı’na âit bir grup frizi de gün yüzüne çıkarmıştır. Diğer yandan kardeşi ve halefi Halil Edhem Bey Alabanda, oğlu mîmar Edhem de Tralles kazılarını yürütmüşlerdir.
Osman Hamdi Bey’in en önemli bir diğer faaliyeti de 1874 târihli eski Âsâr-ı Atîka Nizamnâmesi’ni Osmanlı memleketindeki eserlerin orijinallerinin yurtdışına çıkarılmasını engelleyici maddelerle 1884’te yenilemek olmuştur. İlginçtir bu girişim ve geniş “Osmanlı coğrafyasından toplanan objeleri karmakarışık olarak içerecek bir müze” fikri, meşhûr şarkiyatçı Ernest Renan tarafından arkeoloji açısından tâlihsiz bir düşünce olarak değerlendirilmiştir. Bu eleştirinin usûl açısından mı yoksa esas açısından mı yapıldığı ise belirsizdir.
Osman Hamdi, aynı zamanda Batılılaşma dönemi Türk resim sanatının ve portre ressamlığının da öncüsüdür ve ikisi Türkiye’de olmak üzere yurtdışında pek çok sergi açmıştır.