“O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: ‘Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!’ ” (Furkân, 25/27)
Bildiğimiz gibi, “Peygamber” Allah’ın kulları arasından seçtiği ve vahiyle şeref-lendirerek emir ve yasaklarını insanlara ulaştırmak üzere görevlendirdiği elçidir.
Tarihî süreç içinde Allah Teala insanları doğru yola ulaştırmak üzere peygamber-ler göndermiş, bu peygamberlere kitaplar vermiş, peygamberler de bu kitaplar doğ-rultusunda insanları Allah’ın yoluna davet etmişlerdir. Bu süreç son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s) ile tamamlanmıştır. Onun getirdiği din son din İslam, o dinin kitabı Kur’an-ı Kerim de son ilahî kitaptır. Allah’ın yolu (En’âm, 6/116), müminlerin yolu (Nisâ, 4/115) ve doğru yoldan (Bakara, 2/108) maksat İslam’dır.
Bir müslüman olarak en önemli görevimiz Peygamberimiz (s.a.s)’e iman etme-miz, onu sevmemiz, onu tanımaya çalışmamız, onun sünnetine sımsıkı sarılmamız ve kısaca onun yolunu tutmamızdır. Peygamberimiz (s.a.s) de ilk müslümanlar olan sahabelere ve onların şahsında biz müminlere Veda Haccı hutbesinde şöyle tenbihte bulunmuştur:
“Mü’minler! Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şa-şırmazsınız. Bu emanetler, Allah’ın kitabı Kur’an ve O’nun Peygamberinin sünnetidir.”
Peygamberimiz (s.a.s)’in yoluna ve getirdiği esas ve prensiplere uymamız demek; yaratılışımızdaki amaca uygun bir yol tutmamız ve ona göre hayatımızı düzenleyip yaşamamız demektir. Zira bizi ilim ve kudretiyle en güzel şekilde ve yeryüzünün halifesi olarak yaratan Rabbimiz, dünya/ahiret mutluluğumuzu sağlayacak biçimde yaşamamızı da plânlamış ve bunu bize son Peygamber (s.a.s)’i ve son kitabı Kur’an vasıtasıyla bildirmiştir.
Verilen akıl ve irade ile düşünce, inanç ve eylemlerimizi seçme ve gerçekleştirme hususunda özgür bırakılan biz insanlar; iyilik ve kötülükler hususunda imtihana tâbi tutulmak ve bunların karşılığını ahirette görmek üzere dünyaya gelmiş bulun-maktayız. Gerek bu ayette ve gerekse Kur’an’ın bütününde âhiret inancına ısrarla vurgu yapılmasının sebebi; biz insanların bu yetkilerimizi doğru kullanmamızı ve bundan sorumlu tutulacağımızı zihinlerimize iyice yerleştirmektir. “O gün (âhiret günü) inkârcılar için çok zor bir gün olacaktır.” Çünkü onlar, Allah’ın kendilerine bah-şettiği söz konusu yetkiyi, özgürlüğü sorumluluk bilinciyle ve akıllıca kullanma-mışlar; kendilerine bu imkânları bağışlayan Allah’ı tanıyıp O’na şükür ve minnet borçlarını gerektiği şekilde ödememişlerdir.
Bu kişiler dünyada iken akıl ve iradelerini doğru kullanarak Peygamberimiz (s.a.s)’in davetine uyup onunla birlikte, onun gösterdiği yoldan gitmeleri gerekirken; nefislerinin hırslarına ve zararlı duygularına kapılmışlar, böylece inkâr ve isyan yolunu seçmişlerdir.
İşte bütün bu gerçeklerin apaçık ortaya çıkacağı hesap gününde onlar, kendi kendilerine duydukları öfke ve pişmanlık duygularıyla ellerini ısırarak “O Peygamberin yolundan” sapmış olmanın acısını ve elemini yaşayacaklar ve “Keşke o peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!” diyerek pişmanlıklarını dile getireceklerdir.
Öyleyse fırsat bu gün elimizdeyken dikkat edelim! Biz de Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.s)’nın yolundan ayrılıp ellerini ısırarak haktan sapmış olmanın acısını ve elemini yaşayacaklardan olmayalım.