“De ki: Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. Ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum. De ki: Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?” (En’âm, 6/50)
Yüce Kitabımızın birçok yerinde vurgulandığı gibi peygamberler de insandır. On-lar da diğer insanlar gibi oturup kalkar, yiyip içerler, gezerler, evlenip çoluk çocuk sahibi olurlar, hastalanır ve ölürler. İlahî emir ve yasaklarla yükümlülük konusunda peygamberler de diğer insanlar gibidirler. Fakat onlar her hareketleriyle Allah’ın insanlar için seçtiği kulları ve elçileri, insanların kendilerine bakarak davranışlarına çekidüzen verdikleri birer örnek insan oldukları için kötü huylardan hiçbiri onlarda bulunmaz.
Sevgili Peygamberimiz gerek kendi kavmine gerekse bütün insanlara yalnızca “Allah’ın âyetleri”ni, akıl ve kalplere, vicdanlara hitap eden delillerini duyuruyordu. Kureyş müşrikleri ise öteden beri kâhin, sâhir, arrâf gibi isimlerle andıkları kişiler-de olağan üstü güçlerin mevcut olduğuna inanıyor; peygamber olduğunu ve Allah katından bilgiler getirdiğini söyleyen Hz. Muhammed’de de bu şekilde güçler bu-lunması gerektiğini düşündükleri için ondan meselâ bir dağı altın kütlesi hâline getirmesini (Müsned, I, 242, 258), kayıp şeyleri bulmasını, şifasız hastaları iyileştirme-sini (krş. A’râf, 7/188), gökten melekler indirmesini ve kendileriyle konuşturmasını…
(En’âm, 6/8) istiyorlardı. Âyet-i kerime, Hz. Peygamberin bu cahilce taleplere vermesi istenen çarpıcı cevabı içermektedir. Ayrıca bu ayet-i kerime peygamberlerin ana vasıflarından birkaçını belirtmektedir. Sevgili Peygamberimiz bu durumu insanlara şöyle beyan etmiştir:
- Ben Allah’ın kudret hazineleri bendedir, benim emrime verilmiştir, ben onlar-da hür olarak veya izinle dilediğim gibi tasarruf ederim diyemem. Böyle bir iddiada bulunmam. Ayetler indirmek, azap getirmek veya dağları altına çevirmek gibi şeyler bana ait değ Dolayısıyla benden böyle isteklerde bulunmanız doğru değildir.
- Ben gaybı da bilemem. Bana “kıyamet ne zaman kopacak veya azap ne za-man?” gibi gaybla ilgili sorular sormanızın da anlamı yoktur.
- Ben size “Bir meleğim” de demem. Bir melek olduğumu da iddia etmem. Do-layısıyla benden insanlara ait olmayan şeyleri istemeniz de doğru değ Benim için “Bu peygambere ne oluyor ki, yemek yiyor, evleniyor, çarşılarda dolaşıyor.” demeye de hakkınız yoktur.
- Ben ancak bana vahyedilene uyarım. Gaybla ilgili verdiğim haberler bana vah-yedilen bilgilerdir.
Aslında zihni ve gönlü hakikate açık, önyargılardan uzak, ruhu ihtiraslarla kir-lenmemiş, kalbi inkâr ve isyan duygularıyla körleşmemiş insanlar için, Allah’tan vahiy aldığı birçok kanıtla anlaşılan bir kimsenin, hiçbir komplekse kapılmadan, engin bir tevazu hâli sergileyerek böylesine gerçekçi ve samimi beyanlarda bulun-ması, dağları altına çevirmekten daha güçlü ve ikna edici bir delildir. Fakat bazıları bu hakikati kavrayamamaktadır. Bu sebeple ayet-i kerimenin sonunda; “De ki: Gör-meyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?” buyrulmuştur.
Bu ayet-i kerimeden şu dersleri de çıkarabiliriz:
- Sevgili Peygamberimizin, Hz. İsâ gibi ilâhlaştırılmasını önlemek,
- Peygamberlerin de Allah’ın kulu olduğunu her yönüyle belirleyip açıklamak,
- Peygamber ilmine varis olan âlimlerin mütevazı olmaları gerektiğini beyan etmek,
- Peygamberin kendiliğinden mucize göstermesinin, gaybden haber vermesinin mümkün olmadığını kafa ve gönüllere iyice iş