“Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir orası! Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı korkunç uğultuyu işitirler. Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, ‘Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?’ diye sorarlar. Onlar da şöyle derler: ‘Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ demiştik.’ Yine şöyle derler: ‘Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.’ İşte böylece günahlarını itiraf ederler. Artık alevli ateştekiler Allah’ın rahmetinden uzak olsun! Görmedikleri hâlde Rablerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.” (Mülk, 67/6-12)
Yukarıdaki ayetlerde cehenneme girenlerle, cehennemin bekçileri arasında karşılıklı olarak nasıl bir konuşma geçeceği bizlere tasvir edilmek suretiyle haber veril-mektedir. Şöyle ki, kendilerine “malik ya da zebâni” denilen bekçi melekler oraya girecek olanlara sert ve azarlar bir edayla “Size bir uyarıcı peygamber gelmedi mi?
Bu dehşeti haber verip sakındıracak bir peygamber, korkutucu bir elçi, bir delil gel-medi mi ki siz buraya geldiniz?” diye sorarlar. Zira melekler, Allah Teâlâ’nın bir Re-sul göndermedikçe azap etmeyeceğini biliyorlardı. Nitekim bir âyet-i kerimede; “Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azap edecek değiliz.” (İsrâ, 17/15) buyrulmuştur.
Bekçilerin sorusuna cevap olarak kâfirler, o zaman hakkı gizleyemeyerek “evet” derler. Allah’ın lütuf ve adaletini tasdik edip kendi kabahatlerini şöyle dile getirirler: Doğrusu bize bir uyarıcı geldi. Fakat biz onu yalanladık ve şöyle dedik “Allah hiçbir şey indirmedi.” Peygamberliğin, kitabın, vahiy ve mucizelerin; onlara inanıp doğru yolda gidenlere, güzel yaşayanlara sevap, inanmayıp şeytanlık ve küfre sapanlara ise azap edileceğine dair müjde ve tehditlerin aslı yoktur.” dedik. Öyle peygam-berlik iddia edenlere ve onlara inananlara “Siz ancak büyük bir dalalet içindesiniz. Kendinizi kaybetmiş ve şaşırmışsınız, hem kendinizi hem de başkalarını şaşırtmaya çalışıyorsunuz” dedik.
İşte o zaman kâfirler, küfürlerini, nankörlüklerini ve şeytana uyduklarını anlar-lar. Dünyada peygamberlere isnat etmekte oldukları sapıklık ve azgınlığa asıl kendi-lerinin düşmüş bulunduklarını itiraf ederler.
Bunlara karşı soru soran ve cevabını alan cehennem bekçileri tarafından ikinci kez “Sizin söz dinleyecek kulağınız veya düşünecek aklınız yok muydu ki, Allah’ın indirdiklerini görüp dururken Allah bir şey indirmedi.’ diyerek böyle bir yalanla-maya ve sapıklığa daldınız?” denilmesine karşı o kâfirler onun da sebebini anlatarak derler ki, bizler onlara kulak vermedik, masal dedik geçtik, aklı olanlara yakışacak şekilde iyi düşünmedik, kendi zevkimizi ve arzularımızı düşündük. Çılgınlıkla fit-nelere kapıldık, kötüler içinde kötülüklere düştük. “Yazıklar olsun bize!” derler.
Kâfirler, bekçilerin karşısında böyle bir azabı hak ettiklerini itiraf ederler ve bütün vicdan mesuliyeti ile yanarlar. Günahlarını itiraf etmekle Allah’ın lütfunda ve adale-tinde hiçbir eksiklik olmadığını da tasdik etmiş oldular. Bunun üzerine kendilerine “Rahme-i İlâhiden uzaklaştırılsın bütün o cehennem ashabı, bütün o şeytanlar ve on-lara uyan kâfirler. Onların kazançları ve son hakları ancak budur. O günahkârların, rahmet ve mağfiretten nasibi yoktur” denilecektir.
Usûl, “Kitabu’l Kıyame”, c. 5; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ani’l Azîm, Mısır, 1988, c. 4, s. 397 vd.)
Burada açıkladığımız gibi Kur’an-ı Kerim’de peygamberlere iman etmeyenlerin sonlarının dünyada helak, ahirette de ebedî cehennem olduğunu bildiren daha çok sayıda ayetler vardır. Yine Kur’an-ı Kerim’e bir bütünlük içinde bakıldığında görüle-cektir ki; kendilerine peygamberlerin mesajı ulaşan kimselerin ahiret hayatında kur-tuluşa erişebilmeleri için, diğer iman esaslarıyla birlikte Allah’ın gönderdiği bütün peygamberlere hiçbir ayırım yapmadan inanmaları gerekmektedir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Peygamber ve inananlar, ona Rabbinden indirilene inandı. Hepsi Allah’a, melekleri-ne, kitaplarına, peygamberlerine inandı. ‘Peygamberleri arasından hiçbirini ayırt etmeyiz,işittik, itaat ettik, Rabbimiz! Affını dileriz, dönüş Sanadır’ dediler.”
Bu itibarla peygamberlere iman etme konusunda en önemli nokta, bütün pey-gamberlere ayırım yapmadan inanmaktır. Rablerini görmeden iman edip saygı bes-leyenler, yani azabı gelip çatmadan, fiilen cehennem azabını gözleriyle müşahede et-meden önce kalplerinden samimi şekilde inanarak O’nun emirlerine ve uyarılarına hürmet ve saygıyla kulak verip itaat edenler için ise mağfiret ve büyük mükâfatlar vardır.