“Hamd, âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah’a mahsustur. (Allah’ım!)Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” (Fâtiha, 1/2-5)
Kâinatta, insanoğlunun sahip olduğu pek çok güzel ve aşkın duygunun kayna-ğı Allah’tır. İnsana bilmediklerini ve yücelmenin yollarını öğreten Rabbimiz aynı zamanda bu üstün ve aşkın vasıfların da olması gereken en üst noktasına sahiptir. Mesela, O cömertliğin kaynağıdır ve kullarına karşı son derece cömerttir. Yine O adaletin kaynağıdır ve kullarına karşı son derece âdildir. Nerede olursak olalım bize adaleti emreden de O’dur. Bu vasıfların en zirvesine sahip olmak ise “İlah” olmayı gerektirir. “İlah” her şeye gücü yetebilen, her şeyin sahibi ve yaratıcısı olabilendir. Kâinatın Rabbi olan Allah bu ve benzeri güzel isim ve vasıflara sahip olduğu için O’nun ilahlıkta eşi ve benzeri yoktur. Fatiha suresinin bu ayetlerinde ilahlık vasıfla-rından birkaç tanesi en güzel şekilde anlatılmaktadır. Öyleyse bu vasıfları kendinde bulunduran Allah’a hamdetmek, O’na övgüde bulunmak bizim en önemli görevle-rimizden biri olmalıdır. Bu ayetlerin gereği olarak da ibadet sadece Allah’a yapılır; dua O’na edilir ve yardım da yalnızca O’ndan istenir.
Fatiha suresinde yüce Yaratıcının ilk vasfı, “âlemlerin Rabbi” olmasıdır. Kâinatı yoktan var eden Rabbimiz, her şeyi öylesine mükemmel ve kusursuz yaratmış-tır ki, O’nun yarattıklarında en ufak bir düzensizlik ve uyumsuzluk göremeyiz. Rabb terbiye eden, her şeye görevini en güzel biçimde öğreten demektir. Kâinattaki bütün varlıkları terbiye ederek onlara görevlerini öğreten yüce Rabbimiz, güneşe her gün doğudan doğması ve batıdan batması, aya kendi yörüngesinde gitmesi, ağaçlara insanlar için meyve vermesi gerektiğini öğretendir. İneğe kan ve dışkıya karıştırmadan süt yapma kudretini veren, arıya çiçeklerden öz alıp şifa kaynağı balı yapması gerektiğini belleten O’dur. Yeni doğan bir ördeğe yüzmesi gerektiğini, yumurtadan yeni çıkan deniz kaplumbağalarının denize ulaşması gerektiğini ilham eden de O’ndan başkası değildir. Kısacası O, kâinata ve kâinattaki tüm varlıklara görevlerini öğreten; bu mükemmel düzeni kusursuzca sağlayandır.
Namazların her rekâtında okuduğumuz Fatiha suresinde Cenâb-ı Hakk’ın ikinci vasfı “rahmân ve rahîm” olmasıdır. Rabbimiz rahmân isminin gereği olarak öylesine merhametlidir ki, bu dünyada kendine inanan ve inanmayan bütün insanlara her türlü nimetini sunmuştur.
Hem kendimizde, hem de dışımızdaki dünyada varlığını her an gördüğümüz ve kaybettiğimizde ancak kıymetlerini bilebileceğimiz bu nimetleri nasıl inkâr ede-biliriz ki! Varlığın mükemmelliğini görmemize yarayan gözler, doğruluğun sesini duymamıza yarayan kulaklar, hakikatin kendisini söylemeye yarayan dil hep O’nun ihsanı değil mi? Aklımızı ve gönlümüzü bu nimetlerin kadrini bilelim diye bizlere bahşeden Rabbimiz ne kadar da merhametlidir!
Kim, özenle döşenen bu eşsiz dünyamızda kendine yer bulamadığını, her şeyiyle bir mucize olan hava, su ve topraktan istifade edemediğini, güneşin kendini ısıtma-dığını, arının kendine bal vermediğini iddia edebilir ki?
Bu dünyada nimetlerini herkese hiçbir ayırım yapmadan sunduğunu ifade eden Rabbimiz Rahman suresinde bu cömertliğini sık sık şöyle tekrar etmiştir: “Rabbinizin hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?” (Rahmân, 55 /13, 21, 32) Öyle ya gerçekten âdil isek verdiği hangi nimeti görmezden gelebiliriz ki!
Rahîm ise rahmeti süreklilik ifade eden demektir. Rabbimiz, bu dünyada bütün kullarına nimetlerini dağıtmıştır. Ama rahim isminin gereği olarak ahirette yalnızca kendine inanan ve bu dünyada güzellikler üretip ahlakıyla da örnek olan biz mümin kullarına her türlü nimetini, cennetini ve hoşnutluğunu bahşedecektir.
Fatiha suresinde Rabbimizin son özelliği “hesap gününün sahibi” olmasıdır. He-sap günü, öldükten sonra herkesin yaptıklarından sorguya çekileceği gündür. Peki, ne demektir o zaman Allah’ın hesap gününün sahibi olması? Yani, O bu dünyada herkesi inanıp inanmamakta serbest bırakarak kimsenin ne yaptığına ve ne yapa-cağına karışmamıştır. Ama o gün, kıyamet günü O, herkesin hesabını teker teker en ince ayrıntısına kadar alacaktır. O, bu dünyada nasıl yaşadığımızdan tutun da, ömrümüzü ne işlerle ve hangi uğurda geçirdiğimizden, kullandığımız her türlü ni-metten hepimizi sorguya çekecek ve yaptıklarımızın karşılığını en ufak bir haksız-lığa uğratmadan bize verecektir. Yani o gün tek hâkim O’dur. Bu yüzden herkes o günde O’nun huzuruna getirilir. Orada artık hesapların alınma zamanı gelmiştir. Onun defterinde her şey kayıt altına alınmıştır. Öyle ki küçük büyük bütün yap-tığımız işler önümüzdedir. O’nun terazisi o kadar hassastır ki, herkes ne işlediyse onu bulur. Kimseye zerre kadar haksızlık yapılmaz. O gün her şey adaletle çözüme kavuşturulur.
Bütün bu mükemmel vasıfların sahibi olan Rabbimizi övmek, O’nu her türlü eksik-likten uzak tutmak ve O’na şükretmek hepimizin görevidir. O’na teşekkür ise O’na dua etmek ve sadece O’na kulluk ile mümkün olabilir. Kulluğun özü ise saygı ve içtenlikle, O’nun yasakladıklarından uzak durmak ve emirlerini yerine getirmektir.