Arapça, razı olmak, memnun olmak demektir. Kalbin, hükmün akışı altında sükunet halinde bulunması. Dekkâk; rıza, belayı hissetmemektir, der. Genelde rıza, hüküm ve kazaya itirazda bulunmamayı ifade eder. Rızanın şartı, kaza (olay vuku bulduk) dan sonra olmasıdır. Eğer önce olursa, ona rıza’ya azmetmek denir. Muhsinlerin Allah’tan razı olması, kaza iledir. Ancak bazı durumlarda, kazaya rıza gerekmez. Mesela ortaya şekavet gibi bir kaza çıkarsa, buna razı olmak icabetmez, aksine razı olmamak boyun eğmemek gerekir. Şühedânın rızası, onların vusul isteği olmadan Allah’a olan sevgisidir. Sıddıkların rızası : Bunlar, sürekli terakki halinde oldukları için, onların ki, menzillerde, hazır olana rıza göstermekten ibarettir. Mukarrabinin rızası da, Hak’tan halka dönüş şeklindedir. Tasavvuf yoluna, rıza kapısı denmiştir. Mevlevîlerde, çile günleri ebced hesabına göre, “rıza” kelimesinin nümerik değerine uygun olarak binbir gündür. Kulun Allah’tan, Allanın kulundan razı olması “râzıye” ve “merzıyye” gibi tekâmülî iki nefs basamağını gösterir. Sufiyye yolu çok meşakkatlidir, demir leblebi çiğnemeye benzer, yenmesi zor bir lokma olduğu için, bu yola rıza lokması denmiştir. Rıza pazarı, tasavvufî yolda, herşeyin Allah’ın rızalığına bağlı olduğunu bildiren bir sözdür. Herşey rızaya bağlıdır; rızasız lokma yenmez. Irak tasavvuf okulu, rızayı hâl olarak görürken, Horasan tasavvuf çevresi makam şeklinde değerlendirmiştir.
Güzel aşık cevrimizi çekemezsin demedim mi?
Bu bir rıza lokmasıdır yiyemezsin demedim mi?
Pir Sultan Abdal