“Allah’ın, rızkı dilediğine bol verdiğini ve (dilediğine) kıstığını görmediler mi? Bunda inanan bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rûm, 30/37)
Bu ayet-i kerime öncelikle insanların rızka ihtiyaç duyduğuna işaret ederek rızkı da yüce Allah’ın verdiğini, insanların farklı oranlarda rızıklandırıldığını dile getiriyor.
Yaratılan ve dünyaya gönderilen insan hayatta olduğu müddetçe varlığını devam ettirebilmesi, yeme-içme, barınma vb. tüm ihtiyaçları rızık kapsamındadır. Bütün varlıkları yaratan Allah (c.c) her canlının rızkını da yaratmıştır. Suyun içinde yüzen balıktan havada uçan kuşa kadar her şey O’nun verdiği ile rızıklanmaktadır. Hûd suresinin 6. ayetinde, “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır” şeklinde açıklanmak-tadır.
Allah’ın teminatı altında olan rızık bizlere farklı oranlarda verilmektedir. Bunun da şüphesiz pek çok hikmetleri vardır. İnsanlar ekonomik yönden eşit değildir. Do-layısıyla hepimiz aynı imkânlara sahip değiliz. İnsanlardan bazıları maddi imkân açısından lüzumundan çok fazla bolluk yaşarken bazıları da geçim sıkıntısı çekmek-tedir. Herkes bulunduğu konum ve sahip olduğu nimetle de imtihan edilmekte, bu anlamda kendilerine verilen rolü yerine getirmektedir. Allahu Teala rızık taksimatı-nı kendi irade buyurarak dilediğine rızkı genişletmekte, dilediğine de kısmaktadır. Hatta aynı kişiye bazen bol vermekte bazen de ondan bir sebeple almaktadır. Kişiyi farklı durumlarla da denemektedir. Bizler her şeyi yaratanın Allah (c.c) olduğu bi-lincine sahip olup nimetlerin hem dünyalık olduğu duygusuyla hareket etmeli hem de nimetin yok olmasının Allah’ın dilemesiyle oluşacağını unutmamalıyız. Bu inanç bizleri geçici olanlara değil, gerçek anlamda kalıcı olanlara yönlendirmelidir.
Âl-i İmran suresinin 134. ayetinde Allah’a karşı gelmekten sakınan ve gerçek ni-mete erdirilecek kulların özelliklerinden bahsedilirken “Onlar bollukta ve darlıkta Al-lah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir” buyrulmaktadır. Bu da insanların bolluğa veya darlığa aldırmadan her hâl ile Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmalarını, bunun ise kuvvetli iman ve anlayış ile oluştuğunu ifade etmektedir.
Tabi ki rızkın dağılımı sonuç itibariyle biz inanan insanlara ibret vericidir. Böy-lelikle ne nimete aldanıyor ne de ondan kopuyoruz. Rızkın bu şekilde dağılımında insanların beden ve zihin güçlerinin farklı oluşu, değişik ortamda yaşıyor olması gibi sebepler ilahî irade ile tecelli etmektedir. Bütün bu taksimata rağmen Allah (c.c) insanı rızık noktasında mağdur etmediği gibi mağrur olmasını da yasaklamış-tır. Zengine sorumluluk vererek elindeki imkânlardan yoksullara vermelerini, onları gözetmelerini emretmiştir. Birinde var, diğerinde yoksa böyle durumda paylaşım esas alınmıştır. İmkân sahibi olan kişi, kendi varlığı da dâhil her şeyi Allah’ın ya-rattığı bilinciyle hareket etmeli, imkânları dar olan ise maddi ve manevi sebepleri kullanarak daha çok nimete kavuşmak için çalışmalı, Allah’ın lütfundan istemelidir. Ayette rızkı verenin Allah olduğu dile getirildikten sonra müteakip ayette imkân sahiplerinden hem akrabalarına hem de yoksula ve yolcuya haklarının vermeleri istenerek; “Öyle ise akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” buyurulmuş-tur. Bu ayetle geçim sıkıntısı çekenlere yardımcı olunması emredilmiştir. Dolayısıyla başkalarının derdiyle hemdert olmak bize dinî bir sorumluluk olarak verilmiştir. Bunun yanında hak kavramıyla da kimsenin hakkına zulmedilmemesi gerektiği üzerinde durulmuştur.
Burada önce akraba zikredilmiştir. Bu nedenle öncelikle akrabalarımızı gözet-meliyiz. Çünkü muhtaç olan akrabanın korunması esas alınmaktadır. Geçim ko-nusunda çaresiz kalmış olanın ve yolda kalmış bir yolcunun da toplum üzerinde hakkı vardır. Bu hususu da dikkate alarak bu durumda olanlara da imkânlarımız doğrultusunda destek vermeliyiz.