Cumhuriyetçi Parti 1936’da Roosevelt’e rakip olarak, Kansas’ın oldukça liberal Valisi Alfred M.Landon’u başkan adayı gösterdi. Yeni Düzen karşısındaki tüm yakınmalara karşın, Roosevelt 1932’de olduğundan daha büyük bir zafer kazandı. Halkın oyunun yüzde 60’ını aldı ve Maine ile Vermont dışındaki tüm eyaletlerde çoğunluğu elde etti. İşçilerden, çiftçilerin çoğundan, göçmenlerden, kentlerdeki Doğu ve Güney Avrupalı etnik grublardan, Afrikalı Amerikalılardan ve Güney’den oluşan yeni ve yaygın bir koalisyon bu seçimlerde Demokrat Parti’nin yandaşı oldu. Cumhuriyetçi Parti ise, iş çevreleri ile küçük kasabalarda ve kent banliyölerinde yaşayan orta sınıf mensuplarının oyunu aldı. Bahis konusu siyasal ittifak, belirli değişmeler ve kaymalar dışında, yıllar boyunca dağılmadı.
Yeni Düzen politikalarının ülkenin siyasal ve ekonomik yaşamı bakımından ne gibi bir anlam taşıdığı, 1932’den 1936’ya kadar yaygın olarak tartışılmıştı. Amerikalıların, ülkenin refahı için hükümetin daha fazla yükümlülük altına girmesini istedikleri açıkça ortaya çıktı. Gerçekten tarihçiler genellikle Yeni Düzen sayesinde Amerika Birleşik Devletleri’nde çağdaş bir refah devletinin temellerinin atıldığını yazmaktadır. Yeni Düzen’i eleştirenlerden bazıları ise, hükümet işlevleri sınırsız bir biçimde yaygınlaştırılırsa bunun giderek halkın özgürlüklerini ortadan kaldıracağını iddia etmektedir. Buna karşılık Başkan Roosevelt, ekonomik görkemi arttıran önlemlerin özgürlüğü ve demokrasiyi güçlendireceğinde ısrarlıydı.
1938’de radyoda yaptığı bir konuşmada Amerika halkına şunları hatırlattı:
Diğer bazı büyük ülkelerde, bu ülkelerin halkları demokrasiyi sevmedikleri için değil, başarılı liderler olmaması yüzünden hükümette kargaşa ve zaaflar süregelirken işsiz ve güvensiz kalmaktan ve çocuklarının açlık çekmesi karşısında eli kolu bağlı bulunmaktan bıktıkları için Demokrasi ortadan yok olmuştur… Sonunda da, çaresizlik içinde, yiyecek birşeyler bulabilmek umuduyla özgürlükleri kurban etmeyi yeğlemişlerdir. Bizlerse, Amerika’daki demokratik kurumlarımızın korunabileceğini ve onlara işlerlik kazandırılabileceğini biliyoruz. Fakat, onları koruyabilmek için demokratik bir hükümetin yaptığı uygulamaların, halkın güvenliğini korumakla eş anlamlı olduğunu… kanıtlamak zorundayız … Amerikan halkı özgürlüklerini her ne pahasına olursa olsun korumakta kararlıdır ve ilk savunma çizgisi de ekonomik güvenliğin korunmasında çizilmiştir.