Allah Teâlâ mağfiretinin pâk suyu ile hatalarımızı temizlesin. O dilemedikçe bir şey olmaz. Gönül aynasına onun kerem güneşi vurmadıkça da devlet ele geçmez. O, öyle bir kudrete ve azamete sahiptir ki, onun kudret ve azameti karşısında akıllar hayretinden yerlere döşenir.
O birdir ve tektir. O’nun eşi, benzeri ve misli olma ihtimali yoktur. O’nu azamet ve celâliyle keyfiyetsiz, benzersiz ve misilsiz olarak görmek, hayra delâlet eder. Böyle bir rüyaya mazhar olan kimse dünyada müjdelenir. O kişinin ahireti de selâmet ve saadettir.
Mezhep imamlarımızdan Ahmed bin Hanbel (rh.a.) Rabbini rüyada görmüş ve Rabbine sual etmiş:
– Ey Rabbim! Has kullarını sana yakın kılan şeylerin en ha yırlısı nedir?
Ona Rabbinden şu ferman erişmiş:
– Ey Ahmed! Benim kelâmımı okumalarıdır. – Anlayarak mı, yoksa anlamayarak mı? – Anlayarak ve anlamayarak.
Bu hadise gösteriyor ki, büyükler ve velîler Rablerini bizim kavrayamayacağımız bir keyfiyetle rüyada görebiliyorlar. Zaten rüya istemekle görülmez, insana gösterilir.
Rivayet edilir ki: Resûl-i Ekrem (s.a.v.) sahabilerine hitaben şöyle buyurmuşlardır: – Sizin biriniz rüyasında gördüğü şeylerin en hayırlısı o kimsenin, Allah’ını, Peygamberini ya da Müslüman ana ve babasını görmesidir.
Sahabiler: – Ey Allah’ın Resulü, dediler. Bir kimse rüyasında Rabbini görür mü?
Buyurdular ki: – Sultanı görür, Sultan da Allah Teâlâ’dır!
Bir kimse rüyada, Allah Teâlâ’nın kendisini mağfiret edeceğini ve Cennetine koyacağını görse, bu rüya o kişinin Allah’ın murakabesi altında olduğuna ve Rabbi’nin makamından korktuğuna delâlet eder.
Allahu Teâlâ ile arasında bir perde olduğunu görmek, büyük günah ile tâbir olunur. Bir kimsenin rüyada Allah’ın arşını görmesi, kendisi için hayra delâlet eder. Ve yine Rabbi ile konuştuğunu görmesi,çok çok Kur’ân okumaya delâlet eder. Çünkü Kur’ân-ı Kerim Allah’ın kelâmıdır.