Mevlevî tâbiridir. Erbain çıkarmış veya kapıdan geçirilmiş dervişlerin sabahleyin toplandıkları yere, sabah meydanı denir. Burada dervişler, “işrâk Namazı”nın vaktini (güneş doğuşundan kırk beş dakika sonra) istiğfar, tefekkür ve Kur’ân okuyarak beklerlerdi. Aynı şey ikindi-akşam arasında da yapılırdı. Sabah namazı kılındıktan ve ism- i Celâl okunduktan sonra, başta Şeyh veya Aşçı Dede, Sultan Veled Postu’na, dedeler de kıdem sırasına göre, meydandaki postlara otururlardı. Herkes yerini aldıktan sonra, iç Meydancısı tarafından baklava şeklinde kesilmiş ve kızartılmış birer lokmalık ekmek parçaları, bir tepsi içinde dolaştırılır, ardından birer sade kahve sunulurdu. Bundan sonra topluca murakabeye varılırdı. Murakabe, Şeyh’in veya Aşçı Dede’nin “Nasr (izâ câe nasrullahi ve’l-feth) suresini okumasıyla sona erer, ardından şu gülbank okunarak herkes hücresine çekilirdi: “Sabah-ı şerîf hayrola, hayırlar fethola, serler def ola, ashâb-ı hayratın rûh-ı revanı handan u ve şad, kulûb-ı âşıkân küşâd, demler safâlar müzdâd, dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Şems, kerem-i İmâm Ali, hû diyelim hû”.