“Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara, 2/45)
Dua, dinin ve kulluğun özüdür. Allah ile birlikte olmak, bütün gönlümüzle O’na yönelmek O’na yakarmaktır. Rabbimiz yukarıdaki ayette duanın başka bir yönüne, kendisinden yardım istemenin nasıl olması gerektiğine işaret etmektedir. Kur’an’ın ifadesine göre Rabbimiz bize çok yakındır. Dua edenin duasına karşılık verir. Ancak bizim de yapmamız gereken bir şeyler bulunmaktadır: O da yardım istemek için hazırlık yapmak, yani yardım istemenin gereklerine uymaktır. Yukarıdaki ayete göre Rabbimizden yardım istemenin yollarından biri de sabretmektir. Sabır bize verilen her şeye karşı dayanıklı olmaktır. En geniş tarifiyle sabır, musibete, günah işleme-meye ve ibadetleri yapmaya dayanıklı olabilmektir. Öyleyse, dua edecek mümin, bütün bunlarda ısrarcı olmalı, hiçbir engele takılmadan Rabbine kulluğa devam et-melidir. Yardım isteyen müminin dua etmeden önce atacağı ikinci adım, kendini günahlardan alıkoyan namazı kılmasıdır. Namaz biz müminlerin Rabbimizle baş başa olduğumuz en önemli anlardan biridir.
Ayette ifade edilen sabır ahlaki bir kavram olarak, acıya katlanma, sıkıntıya göğüs germe; Allah’a tevekkül ederek O’ndan gelen sıkıntılara katlanma; insanın kendisini, aklın ve dinin yapılmasını gerekli gördüğü işleri yapmaya veya yapılma-sını yasakladığı, uygun bulmadığı davranışlardan uzak durmaya zorlaması; kişinin hayırlı amacına ulaşma yönündeki direnci olarak tarif edilmiştir. Bu ise gerçekten kimsenin kolaylıkla başaramayacağı, nefse ağır gelen zor işlerden biridir.
Rabbimize yönelen kullar olarak her an O’ndan yardım istemekteyiz. Her gün Fatiha’da “Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz!” diyerek her an O’na sığınmaktayız. İşte O’na sığınmanın O’ndan yardım dilemenin yollarından ilki, her şeye karşı dayanıklı olmaktır. Bunun birinci aşaması haramlardan el çekmekle baş-lar. Bir mümin olarak Rabbimizi hoşnut etmek istiyorsak önce O’nun yasaklarına karşı dayanıklı olmalıyız. Yasaklara karşı dayanıklı olduğumuzda, sınavın birin-ci engelini başarmış ve O’na karşı kullukta bir adım öne geçmiş oluruz. Öyleyse Rabbimizden yardım istemenin ilk aşaması günahlardan kaçma konusunda sabırlı olabilmektir. Efendimiz (s.a.s)’in bir hadisinde, yediği haram, içtiği haram ve giy-diği haram olan birinin yalvarmasına, Allah’ın karşılık vermeyeceğine işaret etmesi bu durumun önemini gözler önüne sermektedir (Müslim, “Zekat”, 65). Sabrın ikinci boyutu ise ibadetleri yapma konusunda dayanıklı olmaktır. Rabbimiz bize yardım etme sözü vermiştir. Ancak o da bizden bir adım atarak dinine yardım etmemizi, yani ibadetleri az da olsa sürekli olarak yerine getirmemizi istemiştir. Kısacası O bizden, ölüm bize gelene dek kulluk istemiştir. Sabrın üçüncü boyutu ise başa gelen sıkıntılar karşısında güçlü kalabilmek, yılmamak ve bir imtihandan geçtiğimizin bilinci ile hayatımızı değerlendirebilmektir.
Ayette de belirtildiği gibi, Rabbimizden yardım istemenin ikinci ön şartı O’nun önünde eğilmektir. Dua, zaten bütün gönlü O’na vermektir. Ama duanın bir ileri boyutu olan namaz, O’nun önünde divan durmak ve O’nunla baş başa kalabilmektir. Rabden yardım istemenin ikinci ön koşulu olan namaz insanı kötülükten alıko-yar. İnsanın dayanıklılığını artırır. Bu en büyük zikirdir. Zaten namazın bir sonraki evresi, Rabbin önünde secdeye kapanmaktır. Rabbine kullukta bu kadar ileri giden bir gönlü Rab nasıl reddeder. O artık onu reddetmekten hayâ eder. İşte biz de Rab-bimizden bu şekilde yardım dilemeliyiz.
Dua, bir iç döküştür. Rabbe sığınmaktır. O’na sığınan bir kulun Rabbinin hoşnut olmadığı bir hâl üzere olması nasıl düşünülebilir ki! Öyleyse haramlardan uzak du-rarak, ibadetlere sabır göstererek ve başımıza gelen musibetlere dayanıklı olarak ve de namaz kılarak Rabbimizden yardım dilemeliyiz. Ama bu şekilde, yardım istemek çok zordur, pek çok kimseye bu ağır gelir. Ancak bu şekilde yardım istemek, sadece Rabbine gönülden bağlananlar için kolaydır. Öyleyse önce Rabbimizin yüceliğini ve O’na gönülden bağlanmayı içimize sindirmemiz gerekiyor. Rabbimizin bize bizden daha yakın bir hükümran olduğunu bilerek bütün gönlümüzle O’na yönelmeli ve “duanız olmasa ne işe yarardınız” çağrısına cevap verecek ön hazırlığı yapmalıyız.