“İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanacaklardır. Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır!” (Furkân, 25/75-76)
Zikrettiğimiz bu âyetten önceki âyetlerde inanıp salih amel işleyen müminlerin kötülüklerinin bağışlanıp merhamet edileceğinden bahsedildikten sonra bu ayette de, müminlerin sabretmelerinin karşılığı olarak cennette yüksek makamların veri-leceği müjdelenmektedir.
Rabbimizin, Peygamberimiz (s.a.s) aracılığıyla bildirdiklerine bütün samimiye-timizle inanıp, sonra da gereklerini elimizden geldiğince yerine getirmeye çalışan biz mü’minlere cennette benzersiz güzellikte ve “…hiçbir gözün görmediği, hiçbir ku-lağın duymadığı, hiç kimsenin hatırından bile geçirmediği” nimetler verilecektir (Buhârî, “Bed’ü’l–halk”, 8; Müslim, “Cennet” 2–5). İmân edip sâlih amel işleyen biz müminlere, ahirette vaat edilen cennet nimet ve mükafâtları çok çeşitlidir. Cennetin en yüksek makamları/köşkleri de bu nimetlerin en üstünlerindendir. Bu imrendirici makam-lar, elde etmek isteyen herkese açıktır. Peygamberimiz (s.a.s) bu “yüksek maka-mın/köşk”ün diğer cennetliklere göre özel durumunu; “Cennetlikler, yükseklerdeki köşkleri, sizin gökyüzündeki yıldıza baktığınız gibi seyredeceklerdir.” şeklinde açıklamıştır.
Fakat kötülüğü ve şerri şiddetle emreden nefsimizin ve bize apaçık düşman olan şeytanın telkinleri sebebiyle bu ödülleri elde etmemiz hiç de kolay değildir. Bunun için zamanın belalarına, nefsimizin/şeytanın telkinlerine, ibadetleri yaparken karşı-laşabileceğimiz kimi zorluklara katlanmamız ve haram kılınan zevkleri terk etme-miz gerekecektir. Bu da ancak sabırla mümkündür.
Biz Müminler belâ ve musibetlere karşı sabırlı olduğumuz kadar dinimizin emirlerini yerine getirme ve yasaklarından kaçınma konusunda da sabırlı olmalıyız (Bakara, 2/249; Meryem, 19/65). Şunu da unutmayalım Peygamberimiz (s.a.s)’in “özlü söz”lerinden olan “Cennet size ayakkabılarınızın bağlarından daha yakındır. Cehennem de öyledir.” (Buharî, “Rikâk”, 29) şeklindeki hadis-i şerifi; bize verilen seçme özgürlü-ğümüzü kullanarak atacağımız adımlarla ve yapacağımız amellerle, ya cennete veya cehenneme gitmemizin pek kolay olduğunu bildirmektedir. Cennet ebedî mutluluk yurdudur ve ibadetlerin nefsimizin hoşlanmadığı görünürdeki zorluklarıyla (örne-ğin kış günlerinde abdest alıp veya kısa gecelerde uykuyu bölüp namaz kılmak) veya haramlardan vazgeçilmesi nefse zor gelen geçici lezzetlerle perdelenmiştir. Bu-nun için de “Sabretmemize karşılık” vaat edilen bu nimetleri elde etmemiz; geçici zorluklara, nefse ağır gelen ve hoşuna gitmeyen şeylere sabırla katlanıp o perdeleri aralayabilmemizle mümkün olacaktır.
Nefsimizin arzu ettiği haram şeyleri yapabilecek imkâna sahip olduğumuz halde, sırf Allah’tan korkarak ve O’nun rızasını kazanmayı isteyerek bunları terk etmemiz bizi cehennemden uzaklaştırır ve cennete ulaştırır. Çünkü “Cehennem, nefse hoş ge-len şeylerle kuşatılmış; cennet ise, nefsin istemediği şeylerle çepeçevre sarılmıştır.” (Buhârî, “Rikak”, 28; Müslim, “Cennet”, 1). Harama el sürmeden meşru sınırlar içerisinde haya-tımızı kazanmamız, ahlaksızlığın kol gezdiği bir dünyada şehvetimizi aklımızın ve imanımızın emrine verip nefsimizin ve şeytanın tuzaklarına düşmememiz, namaz, oruç, zekât ve hac ibadetlerimizi emredildiği şekilde aşkla şevkle yerine getirmemiz hep iradeli ve sabırlı olmamızı gerektiren şeylerdir.
Nefsimizin ve şeytanın istekleri doğrultusunda değil de, müslümanca, sabır ve metanetle yaşamamız hâlinde, huzur ve gönül rahatlığı içinde bir ömür süreriz ve bu yaşayış bizi cennete götürür. Âhiret âleminde Cennete giriş sırasında bütün mü-minler dünya hayatında duyu organlarımızla algılanamayan görevli melekler tara-fından karşılanacak ve “Size selam olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi, ebedî kalmak üzere buraya girin!” (Zümer, 39/73) denilecektir.
Görevlerimizi yerine getirme, haramlardan kaçınma ve hayatımızı meşru çerçeve içinde yaşama konusunda sabırlı ve dikkatli davranan biz müminlerin mükâfatı el-bette ki çok büyük ve ebedî olacaktır:
“Orası ne güzel durak ve ne güzel bir konaktır!”