“Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab’leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” (Bakara, 2/262)
Biz müminler yaptığımız davranışlarda Allah rızasını ararız. Yüce Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmak bizler için en güzel ödüldür. İşte bu güzelliğe ve yüceliğe erişmek için Rabbimizin emirlerini tutar, yasaklarından kaçınırız. Onun bizlere sık sık hatırlattığı hayır yapma ve Allah yolunda harcama bilincine sahip olmak için ça-balarız. Mümin olmanın gereği Allah yolunda sevdiğimiz şeylerden harcarken gönül kırmamaya, kimseyi incitmemeye çalışırız. Yaptığımız maddi ve manevi iyilikleri çı-kar amaçlı olarak yapmaktan uzak dururuz. İyilik yaptığımız kimseleri baskı altına almaktan, onları minnet altında bulundurmaktan sakınırız. Biz bu iyilik ve hayırları onların başına kakmak veya onlardan bir şeyler beklemek için yapmayız. Biz mü-minlerin mükâfatı Allah’a aittir. İşte yüce Rabbimizin emirlerinden biri de O’nun rızasını kazanmak için mallarımızı Allah yolunda harcarken insanlardan bir karşılık beklememek ve iyilikleri onlara sürekli hatırlatarak başa kakmamaktır.
İnsan olarak iyilik yaptığımız kişi veya kişilerden bir teşekkür görmediğimiz, hatta beklemediğimiz bir şekilde kötü muamele gördüğümüz anlar olabilir. Bu gibi durumları sabırla karşılamak gerekir. Atalarımız; ‘İyilik yap denize at, balık bilmezse Halık bilir’ demişlerdir. Bu bakımdan önemli olan insanların yapılan iyiliklerin de-ğerini bilip bilmemeleri değil, bilakis iyilikleri yaparken Allah’ın rızasını gaye edinmektir. İnsanlar bilmese de elbette her şeyi gören ve bilen, en ufak bir iyiliği, hayrı karşılıksız bırakmayacak olan yüce Allah’tır. Yapılan iyilikler ve kötülükler karşı-lıksız bırakılmayacaktır. Bu dünyada yaptıklarımızın hesabının sorulacağı ahirette, herkese yaptığının karşılığı eksiksiz olarak verilecektir. Mallarını Allah yolunda har-cayıp daha sonra bu yaptıklarını başa kakmak da akıllı bir davranış biçimi değildir. Böyle yapmak Allah yolunda hayır yapmak bilinciyle bağdaşmaz. Yine bu davranış biçimi mükâfatı yalnızca Allah’tan beklemek ve sadece Rabbimizin rızasını kazan-mak gerçeğiyle de bağdaşmaz.
Gönül incitmek ve gönül kırmaktan sakınmalıyız. Allah’a olan imanımız gereği insanların gönüllerini incitmeğe değil, yapmaya çalışmalıyız. Kendisine iyiliğimiz dokunan bir kişiye söz veya davranışlarımızla eziyet verirsek bu durum onun gön-lünde derin yaralar açabilir. Bu durumda bizler hem yaptığımız hayrın idrakinde olmamış oluruz, hem de sevap işleyeceğimiz yerde günaha girmiş oluruz. Ayrıca kul hakkına girmiş olduğumuzu da unutmamamız gerekir. Ayrıca çok sevdiğimiz dünyalıklardan Allah yolunda severek muhtaçlara ve Rabbimizin emrettiği yerlere sarf etmeliyiz. Veren el olmaya çalışmalıyız. Verirken de Allah için verdiğimizi unut-mamalıyız. Bu esnada gönül incitmemeye, insanların gururunu kırmamaya özen göstermeliyiz. İnsan onurunu zedeleyecek tarzda hareket edecek davranışlardan da uzak durmalıyız. Bu iyilikleri dile getirmenin o insanların gönüllerini incitebilece-ğini akıldan çıkarmamalıyız. Aksi şekilde davranmak iyiliğin dünya menfaati için yapıldığı anlamına gelir ve bu durumda yapılan şey iyilik olmaktan çıkar.
Allah yolunda mallarını gönülden gelerek ve sadece Allah’ın rızasını kazanmak uğrunda harcayanlara, harcadıklarının peşinde olmayanlara ve bu esnada gönül in-citmeyenlere ne mutlu. Onlar ödüllerini Allah’tan umarlar, hiçbir faniden bir şey beklemezler, yaptıkları hayrı, iyiliği hatta gördükleri kötülükleri de unuturlar. İşte böyle müminlerin mükâfatları Allah tarafından kat kat fazlasıyla verilecektir. Onlar ahirette asla üzülmeyeceklerdir, onlara asla korku yoktur.