1862’de okumak için İstanbul’a gelen ve başkentte Fatih Camii dersiâmlığı, huzur-ı hümâyun hocalığı gibi yüksek görevlerde bulunan Rizeli müderris Ali Alâeddin Efendi’nin oğlu olarak İstanbul’da dünyaya gelen Sâdeddin Kaynak, dokuz yaşında hâfız olmuş, Mercan İdâdîsi’nden sonra Balkan Savaşı yıllarında Dârülfünûn’un İlâhiyat Şubesi’nde öğrenimini sürdürürken 1917’de askere çağrılıp ihtiyat zâbiti olarak görev yapmıştır. Kaynak, harpten sonra ilk görev yeri olan Yavuz Selim Câmii’nde imam ve başimam olmuş; fakat kendisini mûsıkî icrasına hasretmek için bu görevinden ayrılmıştır. 1920’lerde Mehmed Emin Dede ve Kâzım (Uz) Bey’den dersler alıp meşk çalışmalarına başlayan ve İbnülemin Mahmud Kemâl Bey’in Beyazıt’taki konağında tertiplenen meşhûr mûsıkî toplantılarında bulunarak dönemin önde gelen sanat, edebiyat ve mûsıkî çevresiyle tanışma imkânı bulan Sâdeddin Kaynak, 1926’da ilk plâğını doldurmak üzere Berlin’e gitmiştir.
Kaynak, herhangi bir müzik âletini çalmamakla birlikte saz unsurlarını, bestelerinin söz unsurlarıyla eşdeğer nitelikte kullanılan bir mûsıkî elemanına dönüştürmüş, ve onlara eserlerinde önemli oranda yer vermiştir. Ayrıca klâsik mûsıkî eğitimiyle yetişmiş olmasına rağmen, halk sanatı ve mûsıkîsine âit şekilleri bestelerinde başarılı bir şekilde ve iki müzik türü arasındaki farkların nitelik kaybına yol açmasına imkân tanımadan kurduğu terkiplerle kullanmıştır.
Sâdeddin Kaynak, Atatürk’ün 1932’den îtibâren dil devrimiyle paralel olarak başlattığı, ibâdet dilini Türkçeleştirme uygulamalarının her safhasında bulunmuş, ezanın Türkçeleştirilmesi, namazın Türkçe kıldırılması, sarık ve cübbe yerine frakla Süleymaniye Câmii’nde cuma hutbesinin ve duaların Türkçe îrâdı gibi Kemalist devrimlerin içinde yer almıştır.
Onun bir besteci olarak en önemli başarılarından ve tanınırlığını artıran faaliyeti, film müziği bestekârlığıdır. Avrupa ve Amerika’da gelişen sinemacılık, II. Dünya Savaşı sonrasında duraklamış, bu boşlukta da bilhassa ülkemiz, 1939’dan îtibâren bu yüksek sinemacılığın Mısır’da yapılan kötü kopyalarına mâruz kalmıştı. Film müziklerinin Türkçeleştirilmesi, dublaj sanatının gelişmeye başlamasıyla paralel olarak bu sırada doğmuş bir fikirdi. Kaynak’ın kendisine âit 669 eserden 218’i film müziklerinden oluşmaktadır. Kaynak; Allah Kerim, Allahın Cenneti, Çanakkale Geçilmez, Estergon Kalesi, Hafız Behçet, İstanbul Sokakları, Kahveci Güzeli, Kanlı Taşlar, Nasrettin Hoca Düğünde, Sızlayan Kalp, Sızlayan Kalp, Beyaz Zambak, Sonsuz Acı, Yavuz Sultan Selim Ağlıyor ve Yayla Kartalı adlı Türk filmlerine 59, Mısır filmlerinden 47’sine 159 eser bestelemiştir. Bunlar genellikle Mısır filmlerine âit müziklerin Türk mûsıkîsi formunda ve Türkçe güftelerle yeniden bestelenmesi yoluyla yapılmıştır. Böylece Arap müziğinin popüler olduğu yıllarda Türk mûsıkîsininin bu sinemanın yaygınlaştırıcı imkânlarını kullanabilmesinin yolunu açmış, ayrıca Ümmü Gülsüm’ün Harunreşid’in Gözdesi filminin biri Türkçe sözlerle Sâdeddin Kaynak’ın bestelediği ve Müzeyyen Senar’ın seslendirdiği şarkılarla, diğeri de Ümmü Gülsüm’ün seslendirdiği Arapça şarkılarla iki ayrı sinemada vizyona girip Türk müziği dublajlı olanın diğerinden üç kat daha fazla hâsılat yapmasıyla tercihlerinde haklı bulunmuş ve bu şekilde uyarlamalara devam etmiştir. Bununla birlikte Sâdeddin Kaynak bu çeşit uygulamaları ve icrâda bireye özgürce hareket etme imkânı sağlayan serbestliği dolayısıyla 1960’lardan îtibâren yükselecek arabesk müziğin ve yoz kültürün haksız olarak sorumlusu gösterilmiştir. S. Özdemir ve Ş. Beşiroğlu’nun belirttiği gibi; “Kaynak’ın müzikal görüşünün temelini teşkil eden Türk müziğine popülerlik kazandıracak, popüler olacak eserler meydana getirme anlayışı ise meydana getirdiği eserler bazında müzikal bir sıradanlık ve bayağılık olarak ortaya çıkmamıştır.”
Göktürk Ömer