Mısır modernleşmesinin ünlü ismi ve bir Osmanlı Vâlisi iken yeni bir hânedânın müessisi olarak Mısır Türk târihinde önemli bir yer işgâl eden Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın torunu olarak Kâhire’de doğmuş ve 1870’te âilesiyle İstanbul’a yerleşmiştir. Farsça ve Arapça gibi Doğu dilleriyle, İngilizce ve Fransızca gibi Batı dillerini çocukluğunda aldığı husûsî eğitimle öğrenen Said Halim, üniversite tahsîlini İsviçre’de görmüş, burada beş yıl kaldıktan sonra İstanbul’a dönmüştür. 1888’de paşalık rütbesi verilerek Şûrâ-yı Devlet âzâsı, 1900’de Rumeli Beylerbeyi olan ve bu târihten sonra yalısında silâh ve muzır evrâk bulundurduğuna dâir, İbnülemin’in tâbiriyle, erbâb-ı mefsedet tarafından verilen jurnaller sonucunda yalısına gelip gidenlerin kontrol ve rahatsız edilmeleri sebebiyle Avrupa’ya giderek buradaki meşrûtiyet taraftarlarına maddî ve fikrî yardımda bulundu. Meşrûtiyet îlân edildiğinde Mısır’da bulunan ve buradan İstanbul’a dönen Said Halim Paşa, hâlâ devâm eden Şûrâ-yı Devlet âzâlığından kadro hârici bırakılmış; fakat aynı yıl İttihat ve Terakki listesinden Yeniköy Belediye Dâiresi başkanı seçilmiştir. Daha sonra (II.) Abdülhamid tarafından Âyân Meclisi üyeliğine getirilen ve 1909’da Selanik’te yapılan İttihat ve Terakki Kongresi’ne bu sıfatla katılan Paşa, 1912’de meclisin feshiyle Said Paşa kabinesinde Şûrâ-yı Devlet reisi olmuş; fakat Trablusgarp meselesi için Lozan’da bulunduğu sırada hükûmetin değişmesiyle bu görevi yenilenmediği için geri gelmiştir. 1912’de İttihat ve Terakki’nin genel sekreterliğine seçilen Paşa, Bâbıâli Baskını’ndan sonra Mahmud Şevket Paşa kabînesinde tekrar Şûrâ-yı Devlet reisi olarak bulunmuş, Mahmud Şevket Paşa’nın katledilmesinden sonra sadâret kaymakamlığı “rütbe-i samiye-i vezâretle” uhdesine tevcih edilmiş; fakat Şeyhülislam ve Adliye Nâzırı’nın sadâret makâmının bir an bile münhâl kalmaması yolundaki telkîni üzerine ertesi gün sadrâzamlığa nasbedilmiştir. Paşa, teşkil ettiği kabînede Hâriciye Nezâretini de uhdesine almıştır.
Sadrâzamlığı dönemindeki en önemli olaylar şüphesiz Edirne’nin istirdâdı, kendi yalısında Alman – Türk ittifakının imzâlanması ve Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı olarak adlandırdığımız Harb-i Umûmî’ye girmiş olmasıdır. Tevhîd-i Efkâr’da yayınlanan kendi ifâdesine göre kendisinden habersiz olarak Rusya limanlarının bombalandığını öğrenir öğrenmez istifâ etmiş; ama memleketi böyle bir felâket karşısında bırakıp çekilmeyi vicdânen muvâfık görmeyerek bombalama olayını tâmir edip tarziye vermek şartıyla hükûmette kalmış; lâkin yine kendi ifâdesine göre bu konuda İtilâf devletlerine yönelik mürâcaatı müsmir olmamıştır. 1915’te Hâriciye Nâzırlığından istifâ edip 1916’da İttihat ve Terakki’nin genel başkanlığına seçilen Paşa, “Madde-i devlet elinde Tal’at’ın / Azel eder isterse sadrı âzamı” meşhûr sözünün muhâtabı olup, İbnülemin’in ifâdesiyle, “alenen ‘çekilmelisin’ ihtarına meydan vermeden” Talât Paşa’yla yaşadığı anlaşmazlıklar sonucunda 1917 yılı içinde sadâretten çekilmiştir.
Savaş sonrasında Ermeni tehciri sebebiyle tutuklanıp yargılanan Paşa, Mondros ve Malta’ya sürülmüş, aleyhinde delil bulunamayınca serbest bırakılmış; fakat İstanbul’a dönmesine izin verilmemiştir. Bir rivâyete göre de, Sicilya’dan yaptığı başvuru, Tevfik Paşa hükûmetince mahzurlu bulunup reddedilmiştir. O da Roma’da bir konak kiralayıp İtalya’ya yerleşmek durumunda kalmıştır. Yine İbnülemin’in ifâdesiyle “1921 [6 rebiulâhir 1340 – 6 kânunıevvel 1337 Salı günü akşamı zevâlî saat 5’te] araba ile ikâmetgâhının kapusuna geldiği sırada komiteci bir Ermeni mel’ununun atdığı rovelver kurşunu alnına isâbet ederek derhâl vefat etdi.”
Said Halim Paşa, yalnızca bir devlet adamı olarak değil, son dönem Türk düşünce târihinin İslâmcılık kanadında eserleriyle temâyüz etmiş bir fikir adamı olarak da karşımıza çıkar. Onun düşüncelerinde Batı medeniyetinin üstünlüğüne karşı onun aynen iktibâs edilmesiyle değil millîleştirilerek uyarlanmasıyla sağlıklı sonuçlar elde edilebileceğine inanan klâsik İslâmcı anlayışı buluruz. Artık bu dönem, Batı’nın ulaştığı medeniyet seviyesine salt askerî yenilik hareketleri dışında, toplumsal içerikli pek çok yenileşmeyle ulaşılabileceğinin anlaşıldığı bir dönemdir. Bu anlamda bu medeniyetten istifâde etmek kaçınılmazdır; fakat izlenecek yol, yeniliklerin toplumsal yapımız ve değer yargılarımızla uyumlu olmasını sağlamaktan geçmektedir.
Aynı zamanda Türkçülük düşüncesinin de karşısında olan Paşa, İslâm milletlerinin birliğinin millî birliğin de öncülü olduğunu savunarak bu ideâli milletin kuvvetlenmesinin de gereği olarak görür. Her ne kadar İttihat ve Terakki’nin önde gelen bir üyesi olsa da İslâm’ın cemiyet hayatında ve siyâsette partiler arası rekâbet ve muhalefete izin vermediğini belirten, bununla birlikte meşrûtî rejim taraftarı olan Paşa, o günlerde toplumun geri kalmışlığının sebebi olarak dînin öne sürüldüğü tartışmalara da bu meselenin asıl müsebbibinin din değil, bilakis dîne aykırı davranılması ve Müslümanların bilime sırtlarını dönmeleri, metafizik ve felsefe aşamalarından müsbet bilimlere sıçrayamamaları olduğu görüşünü savunarak katılmıştır. Ayrıca Batı’nın İslâm’la olan mücâdelesinin eskiliği ve bunun yol açtığı taassupla düşmanlığı sürdürmesinin İslâm toplumunda geri kalmışlığın sebeplerinden biri olduğunu da dile getirmiştir.
Said Halim Paşa’nın kimi zaman Sebîlürreşâd dergisinde tefrîka edilip kitaplaşan, kimi zaman da kitap olarak neşredilip bu dergi için Mehmed Âkif tarafından tercümeyle tefrîka edilen veya sâdece kitap olarak basılan çeşitli eserleri vardır. Taassub (1910’da Sırâtımüstakîm’de tefrîka edilip bilâhare Fransızca olarak 1917’de basılmıştır), Mukallitliklerimiz (1911, 1914), Meşrûtiyet (1911), Buhrân- ı İçtimâîmiz (1917, 1919), İnhitât-ı İslâm Hakkında Bir Tecrübe-i Kalemiyye (1918) ve en önemli eseri olan, Fransızca’dan Âkif tarafından tercüme edilip 1918’de Sebîlürreşâd’da tefrîka ile ve aynı yıl kitap olarak yayınlanan İslâmlaşmak adlı eserleri 1919’da Buhranlarımız adlı tek bir kitapta toplanmıştır. Ayrıca Malta sürgününde Fransızca olarak İslâm’da Teşkilât-ı Siyâsiyye adıyla 1922’de yine Âkif tarafından çevrilecek olan Les instituons politiques dans la société musulmane başlıklı kitabını yazmış, bu kitap ayrıca Roma’da neşredilen Orient et occident dergisinde tefrîka edilmiştir.