Berkofça doğumlu Sami Çölgeçen, Bahriye Mektebi’ni bitirerek 1897’de güverte teğmeni oldu. Mezuniyetinden hemen sonra, Jön Türk faaliyetleriyle ilgisi dolayısıyla evvelâ idâm cezasına çarptırılmış, ardından pâdişâhın affıyla cezâsı Trablusgarp’a sürgün cezâsıyla değiştirilmiştir. 1898’de rütbesi iâde edilen ve Doğu Akdeniz’de çeşitli limanlarda görevlendirilen Çölgeçen, 1902’de yeniden, kendi ifâdesiyle yenilikçi fikirlere sâhip olduğu için, devletin ifâdesiyle “teşebbüsât ve harekât-ı melânetkârânede ol”mak suçuyla idam cezasına çarptırılmış; fakat yine “merhamet-i şâmile-i cenâb-ı pâdişâhî” ile affedilip “müebbeden” Fizan’a nefyedilmiştir.
İşte ona çok sonraları Çölgeçen soyadını kazandıracak olan büyük mâcerâsı bu ikinci sürgün hayâtının sonunda başlamıştır. Beş yılı aşkın süre Fizan’da kalan Sami Bey, 1908 Şubat’ında Fizan’ın merkezi Murzuk’tan, aralarında üç yaşındaki oğlu Yâdigâr’ın da bulunduğu on üç kişiyle birlikte kaçarak Afrika’nın en büyük ve “vahşetnâk” çölünü, daha önce denenmemiş bir güzergâhı tâkip etmek sûretiyle, aşıp altı aylık mâcerâlı bir yolculuktan sonra İngiltere’nin Liverpool kentine vâsıl olmuş, kendi ifâdeleriyle, “Makyavel’e şeytanette rahmet okutacak desâis”in sâhibi Sultan Hamid’in elinden “kendi hürriyetini istirdât et”miştir. Bugünkü Libya’nın güneyine doğru hareket ederek Katrun şehrine, oradan da Tecehri ve Bilma üzerinden günümüzde Nijer, Çad, Nijerya ve Kamerun toprakları arasında yer alan Çad Gölü’nün kuzeybatı kıyısındaki Nigigni kasabasına, yolda bâzı kayıplar vererek, ulaşan kâfile, burada balta girmemiş bir ormanın içinden Kuka kasabasına ve Nijer Nehri’nin kolu Benini Irmağı tarîkiyle Yula kasabasına vâsıl olmuş; buradan yirmi iki günde Lokoca’ya ve yine nehir yoluyla 10 Ağustos 1908’de Gine Körfezi’nde, bugünkü Nijerya’ya bağlı, Akassa’ya vararak bir posta vapuruyla, memlekette meşrûtiyetin îlân edildiğini öğrenecekleri Sierra Leone’nin Freetown şehrine, ardından Kanarya Adaları’na ve oradan da Liverpool’a ulaşmış, burada birkaç günlük istirahatten sonra bir Fransız vapuruyla İzmir’de vatana kavuşmuştur.
1909 başlarında, yüzbaşı rütbesiyle bâzı incelemelerde bulunmak üzere Amerika’ya gönderilen ve aynı yılın Mayıs’ında Bahriye Nezâreti yâveri olan Sami Bey, bu yılın Ekim ayında Trablusgarp mutasarrıflığına vekâleten atanmış; 1913’te askerlikten istifâ ettikten sonra 1914 – 1916 yılları arasında sırasıyla Necid, Kerkük ve Kerbela mutasarrıflıklarında bulunmuş ve 1916’da Kerbela mebusu seçilmiştir. 1917’de Avrupa’da bâzı istihbârî faaliyetler için görevlendirilen Sami Bey, 1922’de Trablusgarp’ta, İtalya’nın onayı ve hükûmetin görevlendirmesiyle, idâre memuru olarak bulunmuş, ayrıca sonraki iki yıl çeşitli başkonsolosluk görevlerini deruhte etmiştir.
1927’de CHP Ankara milletvekili seçilen Sami Bey, çok önceleri hazırlamaya başladığı ve “yüzünü göremeyeceği” torununun torununa, bir gün Afrika’da tüccar (komi) ve seyyah (vayyajör) olarak bulunması dileğiyle ithâf ettiği, başından geçen sergüzeştlerin ve büyük seyahatinin anlatısını, 7 Nisan 1928 – 6 Temmuz 1928 târihleri arasındaki Milliyet gazetelerinde “Sahra-yı Kebir’i nasıl geçtim?” başlığıyla tefrîka etmiş, bu anlatı, 2014’te Ö. H. Özalp tarafından kitaplaştırılmıştır. Aynı zamanda Türk Ocağı üyesi olan ve kıymetli antika koleksiyoneri olarak da bilinen Sami Bey, hem bu koleksiyonunu hem kitaplarını, öldüğü yıl, Ankara Halkevi’ne hediye etmiştir.
Göktürk Çakır