Mîmar Sinan’dan sonra hakkında yazılı bir biyografi bulunan ikinci mîmâr, bugün târihî yarımadanın en önemli mimarlık anıtlarından biri olarak Ayasofya’nın karşısında yer alan ve turistlerin elliden fazla kompozisyonu içeren 21 binden ziyâde çini ve kalem işlerinden ötürü Blue Mosque (Mavi Cami) olarak tanıdıkları altı minâreli Sultan Ahmed Külliyesi’ni inşâ eden Sedefkâr Mehmed Ağa’dır.
Mehmed Ağa, 1562 – 1563’te Rumeli’den devşirme acemioğlan olarak İstanbul’a gelmiştir. Evliya Çelebi’de sözü edilen İlbasan’da yaptırdığı çeşmeler dolayısıyla bu yörede doğmuş bir Arnavut olma ihtimâli yüksektir. Beş yıl acemioğlan eğitimi görmüş, bostancı olarak 1567/68’de Sultan Süleyman’ın türbesinde bahçe bekçiliği yapmaya başlamıştır. Sedefkâr halifesi üstad Muhammed tarafından sınandıktan sonra sedefkârlar arasına katılan Mehmed Ağa, Mîmar Sinan’ın hacca gitmesiyle ona vekâlet de etmiştir. Yine Koca Sinan’ın tavsiyesiyle (III.) Murad’a yaptığı özgün bir tilâvet iskemlesi sultânın hoşuna gidince Dergâh-ı âlî Bevvabı nasbedilmiştir. Ayrıca İstanbul’daki dört kadıya muhzırbaşılık da yapan Mehmed Ağa, harem muhafızı (kulle sofisi) olarak bir suçluyu Mısır’a götürmüş ve bu gezide Hicaz, Filistin ve Suriye’yi dolaşmıştır. İstanbul’a dönünce Rumeli’nin teftişi için görevlendirilmiş, hayâtı hakkında bilgi veren Risâle-i Mîmâriyye’ye göre İstanbul’dan Selanik’e, oradan da Arnavutluk’a ve Malta’ya kadar Habsburglar’ın her kent ve kalesini incelemiş, sınır boylarında devam eden bu gizli faaliyetler dolayısıyla Bosna, Avusturya, Macaristan, Slovakya, Hırvatistan, İtalya, Fransa serhatlerine ve Buda, Temeşvar, Erdel, Eflâk, Polonya, Moldavya sınırlarındaki kalelere, ardından Kırım ve Kaffa’ya kadar uzanmış, tekrar Tuna boyundaki çeşitli şehirleri ziyâret ederek İstanbul’a dönmüştür. Bu, gelecekte başmîmar olacak biri için önemli bir görsel birikim elde etmesini sağlamış olmalıdır.
1593/94’te Diyarbekir Vâlisi Hüsrev Paşa’nın müsellimi olmuş, paşanın Diyarbekir’e gelmesinden sonra onun kapı kethüdâsı olarak İstanbul’a dönmüştür. Aynı paşanın Şam Vâlisi olduğu 1595/96’da da müsellimliğini yapmıştır. Bütün bu faaliyetler içinde Mîmarlar Ocağı’yla sedefkâr olarak ilişkisi devam eden Mehmed Ağa, Dalgıç Ahmed Ağa’nın mîmarbaşılığı döneminde birçok yapıdan sorumlu olduğu gibi, Mîmarlar Ocağı’nın ikinci adamı olarak Suyolcu Nâzırı vazifesiyle sekiz yıl çalıştıktan sonra 1606’da Ser-Mîmârân-ı Hassâ olmuştur. Ocakta sedefkâr olarak 20 yıl çalışan Mehmed Ağa, bu vazifesini de on altı – 17 yıl kadar sürdürmüş ve bu unvanla ölmüştür.
Doğan Kuban’ın belirttiğine göre pek çok yapının inşâına nezâret etmiş veya tasarlamış olsa da Mehmed Ağa’nın sanatı üzerinde konuşabilmek için tek referans kaynağımız Sultan Ahmed Külliyesi’dir. İçinde cami, hünkâr kasrı, sıbyan mektebi, medrese, arasta, hamam, dârüşşifâ, imâret-i âmire, tabhâneler, han, dârülkurrâ, türbe, sebiller, çeşmeler, dükkânlar, odalar, mahzenler, kahane ve evlerin yer aldığı külliyenin inşâına Sultan (I.) Ahmed’in emriyle başlanmış, 1609 – 1620 yılları arasında yapımı tamamlanmıştır; fakat pâdişah kendi külliyesinin bitişini görememiştir. Bu külliyedeki meşhûr câmiin tasarımında Sinan’ın modellerinden öteye geçen bazı yenilikler olması açısından Mehmed Ağa’yı yaratıcı bir sanatçı olarak gören Kuban, ayrıca kendisini, Sinan’ın tüm halîfeleri gibi iyi bir bürokrat olmanın dışında iyi yetişmiş bir teknokrat olarak da vasıflandırır.
Göktürk Ömer Çakır