Allah yolunda harb ederken, Allahü teâlânın ism-i şerîfini yüceltmeye (İslâmı yaymaya) çalış ırken veya düşman saldırdığında vatan, din ve milletini, ırz ve nâmûsunu müdâfâ ederken ölen müslüman.
Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Allah yolunda şehîd olanlara ölü demeyiniz. Onlar diridirler. Kendilerine her zaman rızk verilir. Onlarda azâb olunmak korkusu yoktur. Nîmetlerden mahrûm kalmak üzüntüsü de yoktur. (Âl-i İmrân sûresi: 170)
Allah yolunda öldürülüp ş ehîd olanlar, kıyâmet gününde, yaralarını n kanı akarak gelirler. Rengi kan ve kokusu misk kokusu gibi olur. Huzûr-i Mevlâ’da haşr oluncaya kadar, bu hâl üzere bulunurlar. (Hadîs-i şerîf-Dürre-tül-Fâhire)
Cennet’te ağlayan bir adam bulunur. Ona niçin ağlıyorsun denir. O şöyle cevap verir: “Ben Allahü teâlâ yolunda öldürüldüm. Şehîdlik o kadar güzel ki, tekrar dünyâya döndürülüp, üç defâ daha şehîd olmayı arzû ediyorum. Fakat daha fazla şehîd olamadığım için ağlıyorum.” (Ka’b-ül Ahbâr)
Şehîdin, kul haklarından başka bütün günâhları affolur. Kul haklarını da, Allahü teâlâ kıyâmette helâllaşt ıracaktır. Cihâdda ve hac yolunda ve sınır boylarında nöbette ölenlere, kıyâmete kadar bu ibâdetlerin sevâbı devamlı verilir. Bedenleri çürümez. Her biri kıyâmette yetmiş kişiye şefâat eder (İbn-i Âbidîn, Seyfeddîn Fârûkî)
Bütün müslümanlar, kalben ve severek şehidliği arzu etmeye memurdur. Şehîd olmayı istememek münâfıklıktır. (Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî)
- Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Bütün mahlûkâtın (yaratılmışların) açık ve gizli şeylerini bilen, kıyâmet gününde leh ve aleyhlerinde olan amellere şâhidlik eden.
Evden kaçan çocuk üzerine eş-Şehîd ism-i şerîfi söylenirse, hâli düzelir, hak yola döner.
Ana-baba, isyankâr evlâdının alnından tutar ve Allahü teâlânın eş-Şehîd ism-i şerîfini okursa, o çocuk Allahü teâlânın izniyle itâatkâr olur. (Yûsuf Nebhânî)
Şehîd-i Âhiret:
Bir kimsenin Allah için olan cihâdın hazırlığı esnâsında tâlimlerde veya zulüm ile öldürülmesi veya cihâdda ve eş kıyâ, âsî, yol kesici, gece hırsızla vuruşmada yaralanarak hemen ölmeyip bir namaz vakti çıkıncaya kadar yaşayan veya başka yere götürülüp, orada ölen. Âhiret şehîdi.
Şehîd-i âhiret, dünyâda yıkanır ve kefenlenirler. Boğularak, yanarak, garîb, kimsesiz olarak, duvar, enkaz altında kalarak ölenler, ishalden, tâûndan, sârî (bulaşıcı) hastalıklardan, lohusalıkta, sar’a hastalığında, Cumâ gecesinde ve gününde, din bilgilerini öğrenmekte, öğretmekte ve yaymakta iken ölenler ve âşık olup, aşkını, iffetini, nâmusunu saklarken ölenler, zulüm ve hapis olunup ölenler, Allah rızâsı için müezzinlik yaparken, dîne uygun ticâret yaparken, helâl kazanıp çoluk çocuğuna din bilgisi öğretmek ve ibâdet yapmaları için çalışanlar, ölünce şehîd-i âhiret olurlar. (İbn-i Âbidîn)
Şehîd-i âhiret olan kimselerin cesedi dağılmaz ve çürümez. Cesedlerin çürümesinde iki âmil vardır. Birincisi, toprağın kendisiyle olan cisimleri temasla kendisine benzetmesi, toprağa çevirmesi. İkincisi, vücudda meydana gelen mikropların cesedi yiyerek yok etmesi. Şehîd-i âhiret olan kimsenin vücûduna, cesedine toprak nüfûz edip, çürütemediği gibi, cesedin yok olmasına sebeb olan mikroplar da cesede musallat olup yiyemezler. Bu sûretle ceset de aslî hâlini muhâfaza eder. Peygamberler kabirlerinde diridirler. Hayatlarında olduğu gibi, bedenleri her türlü değişiklikten korunmuştur. (S. Abdülhakîm-i Arvâsî)