Arapça, şiddetli arzu demektir. Nefsin bir şeyi şiddetle arzulaması. İki türlü şehvet sözkonusudur: 1) Varlığı gerekli olan, yok olduğu zaman insanın bedenine zarar getiren şehvet, 2) Olmadığı zaman, bedenin zarara uğramadığı şehvet. Kur’ân’da övülmeyen tarzda zikr olunmuştur: “insanlar için şehvetleri sevmek süslü gösterildi” (Âl-i imrân/14) “Sizler, kadınlar dururken, şehvetle erkeklere geliyorsunuz” (A’râf/81). Seyyid Şerif Cürcânî şehveti; nefsin hoşlandığı şey, nefsin bir şeye meyletmesi, şeklinde tanımlamıştır. İslâm’da şehvetleri yok etmek değil, terbiye etmek, meşru sınırlar içinde tutmaya çalışmak esâstır.