Şevket Süreyya, aslen Deliormanlı olan Balkan göçmeni bir âilenin çocuğu olarak Edirne’de dünyâya geldi. Mahalle mektebindeki ilk eğitiminin ardından askerî rüşdiyeye girdi ve burada ömrü boyunca sürecek arayışlarının ilk merhalesi olarak Osmanlıcılık düşüncesini benimsedi. Edirne’nin işgalinden sonra İstanbul’a gönderilen ve burada Kuleli Askerî İdâdîsi’ne kaydolan Şevket Süreyya, Edirne’nin istirdâdından sonra tekrar buraya gelmiş ve öğrenimini Muallim Mektebi’nde sürdürmüştür. Bu mektepteki tahsîlini bitirmeden I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle gönüllü olarak askere kaydolup ağabeylerinin şehit düştükleri Sarıkamış cephesine gitmek isteyen Şevket Süreyya, kimi zaman yaya olarak kimi zaman trenle sürdürülen kırk günlük bir Anadolu yolculuğundan sonra Kafkas cephesine varır ve Rus ihtilâli olduğunda hâlâ buralardadır.
Kafkasya’da, gençlik ideali olarak Osmanlıcı görüşlerinin yerini artık Turancılık almıştır. Arayışları etrâfında şekillenen hayâtını anlatmak üzere yazdığı ve 1958’de yayınlanan Suyu Arayan Adam adlı eserinde, “Asıl hedefimiz Azerbaycan’dı ve ordunun bir kolu oralara gitmişti. Bakû, müstakbel Güney Kafkasya’nın başşehri olacaktı. Biz de Ermenistan içinden ve Zenzegur’dan aşarak Karabağ’a, Azerbaycan’a Bakû’ya ulaşmak için yol açıyorduk” diyerek heyecanla anlattığı Turan ideali peşinde bir süre daha sürüklenecek, mütâreke sonrasında yarım bıraktığı Muallim Mektebi’ni bitirip öğretmenlik yapmak üzere tekrar Azerbaycan’a dönecektir. Müfide Ferit’in 1918’de yayınlanan ve Asya’ya gidip orada büyük bir idealist olarak kendini milletine adayan toplumcu karakteri Aydemir’in hikâye edildiği aynı adlı romandan ilhamla kendisini bu adla anmaya başlar. 1934’te çıkacak soyadı kânununda da kendisine bu millî roman kahramanının adını soyadı olarak seçecektir.
Azerbaycan’da, Nuha şehrinde öğretmenlik yaparken, Kızılordu işgaline şâhitlik eder ve sürekli tecessüs hâlindeki kafasının peşinde, aynı günlerde, Bakü’deki Şark Milletleri Kurultayı’na delege olarak katılır. 1970 – 1972 arasında Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa adıyla neşredeceği eserinde, şahsiyeti ve sergüzeşti etrâfında döneminin ve çevresinin târihini ele alacağı Enver Paşa’yla burada karşılaşır. İki yıl sonra ise, yeni bir idealin peşinde, Nâzım Hikmet ve Vâlâ Nurettin’le birlikte Moskova’ya giderek KUTV, yâni Doğu İşçileri Komünist Üniversitesi’ne kaydolur. Burada iktisat okuduktan sonra, 1923’te Türkiye’ye döner. Burada, Aydınlık dergisine Leninizm’le ilgili yazılar yazar ve bir yıl sonra Lenin ve Leninizm başlıklı kitabı yayınlanır. 1925’teki komünist tevkîfâtında tutuklanan Aydemir, on yıl mahkûmiyete çarptırılmasına rağmen bir yıl sonraki genel afla hapisten çıkar ve bu tarihten sonra millî bir sosyalizm çerçevesinde şekil almaya başlayan fikirlerini Kemalist rejimin hizmetine sunar.
Ankara’ya gittikten sonra, Ahmet Cevat Emre aracılığıyla Yüksek Ticaret ve Teknik Öğretim Umum Müdürlüğü’nde muavin görevine getirilen Şevket Süreyya’nın, hazırlamış olduğu Türk Parasının Periyodik Dalgalanma Karakteri adlı rapor da bu sıralarda basılır. 1931’de bir diğer iktisat çalışması, Cihan İktisâdiyâtında Türkiye adıyla yayınlanır ve aynı yılın başında Türk Ocağı genel merkezinde Türk inkılâbının karakteri hakkında verdiği bir seminer, genişletilerek 1932’de İnkılâp ve Kadro adıyla neşredilir. Şevket Süreyya’nın en önemli ve cumhuriyet inkılâplarının içerisinde en öne çıkan faaliyet sâhası, şüphesiz, 1932 – 1934 yılları arasında Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Burhan Asaf (Belge), Vedat Nedim (Tör) ve İsmail Hüsrev (Tökin)’le birlikte hazırlayacakları ve otuz altı sayı olarak yayınlanacak Kadro dergisi bünyesindeki çalışmalarıdır. Kemalist rejimin bilhassa sınıfsız, imtiyazsız toplum idealini, plânlı ve devletçi bir ekonomik program eşliğinde ortaya koymak, hâkim ve mahkûm milletler, hâkim ve mahkûm sınıflar tezadını evrensel ve millî ölçülerde çözümleyerek Türk inkılâbını tamamlamak amacını güden ve bu amaç doğrultusunda Kadro hareketine yön veren isim, Şevket Süreyya’dır; fakat bazı değerlendirmelere göre Recep Peker ve Atatürk’ün inkılâp ideolojisi konusunda bir rakip olarak temâyüz etmesine ilişkin kaygılarıyla, Aydemir’e göre ise, “İstanbul’daki levantenlerle ve ekalliyat muhitleriyle, ithalatçı çevreleriyle, daha doğrusu iş âlemi diyebileceğimiz o günün insanları ile garip bir işbirliği içinde” olan İş Bankası çevresinin saldırılarıyla bu yayın faaliyeti sonlandırılmış, Yakup Kadri’nin Tiran’a elçi olarak gönderilmesinden sonra dergi kapanmıştır.
Kadro dergisinin kapatılmasından sonra 1936’ya kadar Ankara Ticaret Mektebi Müdürü olarak çalışan Aydemir, 1936 – 1937 arasında Ankara Belediyesi İktisat Müdürlüğünü deruhte etmiş, Demokrat Parti’nin iktidara geleceği 1950 yılına kadar, İktisat Vekâlet, Ticâret Vekâleti ve Başbakanlık bünyesinde çeşitli teknik görevlerde bulunmuş, bu tarihten sonra Kayaş Vâdisi’ndeki toprağına çekilerek Suyu Arayan Adam adlı hâtırâlarını yazmaya başlamıştır. 1960’larda Doğan Avcıoğlu’nun yönetiminde çıkan Yön dergisinde yazıları yayınlanan ve 1965’te Sosyalist Kültür Derneği’nin kurucuları içerisinde gördüğümüz Şevket Süreyya, bu dernek için kaleme aldığı Türk Sosyalizminin İlkeleri adlı eserde temellerini Kurtuluş Savaşı’ndan alan halkçı, devletçi, Atatürk milliyetçiliğine dayalı bağımsızlıkçı ve antikapitalist bir millî sol program oluşturmuş, bir bakıma Kadro yıllarındaki düşüncelerini devâm ettirmiştir. Aynı târihlerde, Atatürk dönemini anlattığı Tek Adam (3 cilt: 1963 – 1965), İsmet Paşa dönemini anlattığı İkinci Adam (3 cilt: 1966 – 1968), Menderes’in hayâtını ve Demokrat Parti’yi anlattığı Menderes’in Dramı (1969) ve Enver Paşa’nın sergüzeşti etrâfında imparatorluğun son dönemlerini anlattığı Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa (3 cilt: 1970 – 1972) adlı kitaplarıyla, son asır târihimizin önemli ve büyük bir bölümünü ele aldığı geniş bir külliyat oluşturmuştur.
Göktürk Ömer