“Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın. Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, iman etmeyenlerin dostları kılmışızdır.” (A’râf, 7/27)
Yüce Rabbimiz, atamız Hz. Âdem’i yaratınca meleklere, ona secde etmelerini emreder. İblis (şeytan) dışında hepsi Hz. Âdem’e secde ederler. Şeytan, ateşten ya-ratılmış olmasını öne sürerek, çamurdan yaratılmış olan Âdem’den üstün olduğu iddiasıyla Allah’ın bu emrine karşı çıkar ve secde etmez. Bu kibirli davranışı sebe-biyle huzurdan kovulan şeytan, kıskançlık, haset ve bencilliğin verdiği düşmanlıkla insanoğluna karşı kıyamete kadar sürecek amansız mücadele kararı alır ve bunu uygulamaya koyulur (A’râf, 7/11–22).
İnsanoğlunu saptıracağına dair güçlü bir şekilde yemin eden şeytan, bu ama-cını gerçekleştirmek için her türlü yola başvuracağını, insanlara önlerinden, arka-larından, sağlarından, sollarından sokulacağını ve bu sayede insanların birçoğunu Allah’a şükretmekten alıkoyacağını ifade eder (A’râf, 7/17). Şeytan, insanoğluna karşı yürüttüğü mücadelesinde ilk başarısını, atamız Âdem (a.s)’i ve eşi Havva validemizi kandırarak, onların cennetten çıkarılmalarını sağlamak suretiyle elde etmiştir (A’râf, 7/19). Ancak, Âdem (a.s) ve eşi, daha önce şeytanın yaptığı gibi, hatalarında ısrarcı olmamışlar ve derhal yüce Yaradan’ın rahmet ve mağfiretine sığınarak bağışlanma talebinde bulunmuşlardır. Yüce Rabbimiz de kendisine yapılan bu tövbeleri kabul etmiştir (Bakara, 2/37; Tâ-hâ, 20/122).
Şeytan, ezeli düşmanı olarak gördüğü insanoğlunu saptırmak ve nihayetinde onun cehennemlik olmasını sağlamak için birtakım hile ve tuzaklara başvurur. Yüce Mevlâmız Kur’an-ı Kerim’de bu tuzaklara dikkat çekmekte ve bizlerden bunlara karşı devamlı teyakkuzda olmamızı istemektedir. Şeytan, bu uğursuz emelini ger-çekleştirmek için, insan neslini saptırmak (Kasas, 28/15), aldatmak (Lokman, 31/33), şüpheye düşürmek (Sebe’, 34/20), onlara kötü işleri güzel göstermek (Ankebût, 29/38), içki, kumar ve fuhuş gibi eylemleri sevdirmek (Mâide, 5/91-92) ve vesvese vermek (Nâs, 114/4-5) gibi yollara başvurur. Ancak, Rabbimizin bildirdiğine göre şeytanın gücü, daha çok onu dost edinenlere ve Allah’a şirk koşanlara yetmektedir (Nahl, 16/100). Kulluk vecibelerini yerine getirenlere ve Allah’a sığınanlara hiçbir zararı do-kunmayacaktır (Nahl, 16/99). İhlâslı kulları azdıramayacağını şeytanın bizzat kendisi itiraf etmektedir (Hicr, 15/40).
Damarlarımızdaki kanın vücudumuzun her tarafını dolaştığı gibi, gönül dün-yamıza girip çeşitli batıl vesvese ve telkinleriyle bizleri etkilemeye çalışan şeytana (Ebû Dâvud, “Sünnet” 18) karşı en büyük silahımız Allah’a sığınmak ve O’ndan yardım dilemektir (Fussilet, 41/36). Rabbimizle aramızdaki iman bağımızı zayıflatmak ve biz-leri birbirimize düşürmek için içki, kumar ve fuhşu en güçlü vasıta olarak kullanan şeytanın (Mâide, 5/91) tuzağına düşmemeli, dünya ve ahiret mutluluğunu elde edebil-mek için yüce Mevlâ’mızın ve sevgili Peygamberimizin emir ve yasaklarını dikkate alarak yaşamalıyız.