Çoğulu esrar ve sirar olup, Arapça sır, gizli şey, kök, kıymetli, vadinin orta yeri, asıl, nikâh, birşeyin halisi, efdali, gibi anlamlan ihtiva eden bir kelime. Sır, kalpte bulunan Rabbânî bir latifedir. Ruh sevginin, kalp marifetin, sır da müşahedenin mahallidir. Ruhanî bir nur olup, nefs’in haletidir.Sır olmaksızın nefs, iş yapmaktan aciz kalır. Nefs’in beraberinde, sırrın himmeti olmazsa, bir fayda elde edilmez. Sırra, kalbin bir buududur diyenler olduğu gibi, ruh’tur veya ruhtan daha yüce ve daha latif bir ruh buududur, diyenler de vardır. Mevlevîlikte sır, ıstılah olarak şu anlamda kullanılır: Dede’nin hücresinin pencere perdesi kapalı ise, bu onun içeride istirahat ettiğini veya kendine göre bir ibadetle meşgul olduğunu gösterir. Bu hale sır denir.
Hayflar, göz yumup Esrar Dede sırroldu.
Surûrî
Sırla ilgili bazı atasözleri ve deyişler şunlardır: Bir şeyi örtmeye, kapamaya, sırlamak denir. Gömmek, gömülmek; sırlamak, sırlanmak gibi ifâdelerle karşılanır. Ölen kişiye, sırroldu, denir. Sırrın gizlenmesi gerektiğini bildirmek üzere, “sırrını açma dostuna, onun da dostu vardır, o da açar dostuna” atasözünü söylerler. Tarikat sırrını, sisteme yabancı kişilere söylememek gerekir, zira, tasavvuf terminolojisine vakıf olmadığı için, yanlış anlar. İşte bu tür sırların saklanması konusunda, “Sırrını sırredene aşkolsun, faş eden yuf” denir.