Soğuk Savaş, savaş sonrası yıllarının başlarındaki en önemli politika sorunu olmuştur. Bu olgu Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasında süregelen anlaşmazlıkların bir ürünüydü. Amerikan birlikleri, 1918 yılında Müttefiklerin Bolşevik karşıtı güçler adına Rusya’ya yaptıkları müdahaleye katılmışlardı. Amerika 1933’e kadar Bolşevik rejimi tanıyıp diplomatik ilişki kurmadı. Kuşkuları o yıldan sonra bile sürdü. Buna karşılık, iki ülke İkinci Dünya savaşı sırasında kendilerini bir ittifak içinde buldular ve Nazi tehdidine karşı koymak için, aralarındaki anlaşmazlıkları göz ardı ettiler.
Savaş sona erince düşmanlıklar yeniden su yüzüne çıktı. Amerika Birleşik Devletleri özgürlük, eşitlik ve demokrasi konularındaki görüşlerini diğer ülkelerle de paylaşmayı umuyordu. Amerikalılar, dünyanın geri kalan kesimi iç savaşların ve imparatorlukların parçalanmasının doğurduğu karmaşa ile uğraştığı bir sırada, barış içinde yeniden yapılanmanın gerçekleştirilebileceği istikrar ortamını kendilerinin yaratabilecekleri umudundaydılar. Büyük Bunalım (1929-1940) karabasanından henüz kurtulamamış olan Amerika şimdi serbest ticaret konusundaki bilinen tutumunu güçlendiriyor ve hem kendisinin tarımsal ve endüstriyel ürünleri için pazar yaratmaya ve hem de Batı Avrupa ülkelerinin ekonomik gelişmelerini sağlamaları ve ekonomilerini yeniden kurmaları için ihracat yapabilmelerini güvence altına almak amacıyla ticaretin önündeki engelleri kaldırmaya uğraşıyordu. Ticari engellerin azaltılmasının içerde ve dışarıda ekonomik büyümeyi teşvik edeceğine ve A.B.D. ile dostları ve müttefikleri arasında istikrarlı ilişkileri geliştireceğine inanılıyordu.
Sovyetler Birliği’nin ise kendi gündemi vardı. Rusların tarihsel merkezi ve otoriter hükümet geleneği ile Amerikalıların demokrasiye verdikleri ağırlık çatışıyordu. Marksist-Leninist ideoloji, savaş sırasında geri planda bırakılmış olmakla birlikte Sovyet politikasına yön vermeyi sürdürüyordu. 20 milyon vatandaşının öldüğü yıkıcı bir savaş geçirmiş olan Sovyetler Birliği, yeniden yapılanmaya ve kendisini ikinci bir çatışmadan korumaya kararlıydı. Sovyetler özellikle topraklarının batı yönünden işgal edileceğinden kuşku duyuyorlardı. Hitler’in saldırısını püskürttükten sonra, böyle bir duruma bir daha olanak vermemek istiyorlardı. Sovyetler Birliği şimdi “savunulabilecek” sınırları olmasını ve Doğu Avrupa’da kendi amaçlarına yakınlık duyan rejimler bulunmasını talep ediyordu. Buna karşılık Amerika Birleşik Devletleri, Polonya, Çekoslovakya ve diğer Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde bağımsızlığın ve özyönetimin yeniden kurulmasını da savaş amaçları arasında saymıştı.