Roosevelt 1908 seçim kampanyasının yaklaştığı günlerde, popülerliğinin doruğundaydı; fakat, bir başkanın iki dönemden fazla görev yapmayacağı yolundaki geleneği bozmak istemiyordu. Bu nedenle William Howard Taft’ı destekledi ve seçimi kazanan Taft da selefinin reform programlarını sürdürmeye gayret etti. Eski bir yargıç, Filipinler Valisi ve Panama Kanalı yöneticisi olan Taft, belirli başarılar elde etti. Tröstlere karşı yasal işlem uygulamalarını sürdürdü; Eyaletlerarası Ticaret Komisyonu’nu daha da güçlendirdi; bir posta tasarruf bankası ve paket postası servisi kurdu; kamu hizmetlerini yaygınlaştırdı; Anayasa’da iki değişiklik yapılmasını sağladı.
16. Değişiklik, federal gelir vergisi alınması için yetki verdi; 1913’te onaylanan 17. Değişiklik, senatörlerin eyalet yasama organları yerine doğrudan doğruya halk tarafından seçilmelerine izin verdi. Bunlara karşılık, Taft’ın korumacı bir gümrük tarifesini kabul etmesi, liberal bir anayasaya sahip olduğu gerekçesiyle Arizona’yı Birlik’e kabul etmemesi ve partisinin muhafazakar kanadına giderek daha fazla bağımlı olması liberal çevreleri çileden çıkardı.
1910’a gelindiğinde Taft’ın partisi bölünmüş durumdaydı ve Demokratlar büyük bir oy çokluğuyla Kongre’de kontrolü yeniden ele geçirdiler. İki yıl sonra, New Jersey’in Demokrat ilerici valisi Woodrow Wilson, Cumhuriyetçilerin adayı olan Taft’a ve Cumhuriyetçi Parti kongresinde adaylığı reddedilince İlericiler adında yeni bir parti kurmuş bulunan Roosevelt’e karşı bir seçim kampanyası yürüttü.
Wilson, hareketli bir kampanya sonunda iki rakibini de yenilgiye uğrattı. Yeni Kongre, onun önderliğinde, Amerikan tarihindeki en çarpıcı yasama dönemlerinden birini yaşadı. İlk yaptığı iş gümrük tarifelerini değiştirmek oldu. Wilson, “Gümrük tarifeleri değiştirilmelidir. Ayrıcalığı andıran en küçük işlemi bile iptal etmeliyiz” diyordu. 3 Ekim 1913’te imzalanan Underwood Gümrük Tarifesi ile, ithal edilen ham maddelerden, gıda maddelerinden, pamuklu ve yünlü mamullerden, demir ve çelikten alınan gümrük vergileri büyük ölçüde azaltılıyor, yüzden fazla kalemden alınan vergi de kaldırılıyordu. Yasa, pek çok korumacı yönleri olmakla birlikte, hayat pahalılığını düşürme yolunda yapılmış gerçek bir teşebbüs oluşturuyordu.
Demokratların programındaki ikinci madde ise, esnek olmayan bankacılık ve para sisteminde çoktandır yapılması gereken, kapsamlı bir yeniden düzenlemenin gerçekleştirilmesiydi. Wilson, “Denetim özel değil kamusal olmalıdır ve hükümetin kendisine bırakılmalıdır; bankalar, böylelikle, iş çevrelerinin ve bireysel işletme ve teşebbüslerin patronu değil aleti olurlar” diyordu.
23 Aralık 1913 tarihli Federal Rezerv Yasası, Wilson’un en kalıcı yasama başarılarından birini oluşturdu. Yasa uyarınca, mevcut bankacılık sisteminde, ülkeyi 12 bölgeye ayıran, her bölgede bir Federal Rezerv Bankası (Merkez Bankası) oluşturan ve bunların hepsini Federal Rezerv Kurulu’na bağlayan yeni bir örgütlenmeye gidildi. Anılan bankalar, sisteme katılan bankaların ellerindeki nakitleri yatıracakları birer kuruluş olarak görev yapacaklardı. A.B.D. Hükümeti, Federal Rezerv Yasası yürürlüğe girinceye kadar, para arzının denetimini, büyük ölçüde federal düzenleme altında bulunmayan özel bankalara bırakıyordu. Resmi değişim aracı altın olmakla birlikte, pek çok borçlanma ve ödeme işlemlerinde, altın karşılığı bulunduğu güvencesine bağlı banknotlar kullanılıyordu. Bu yöntemin aksayan yanı, bankaların ellerindeki nakit miktarını aşan işlemler yapma eğiliminde olmaları ve bu nedenle de, mevduat sahibi huzursuz müşterilerin banknotlarını paraya çevirmeye çalışmaları yüzünden zaman zaman panik yaşanmasıydı. Yasanın kabulü üzerine, para arzına daha büyük bir esneklik getirildi ve Federal Rezerv Bankası’nın, iş çevrelerinin taleplerini karşılamak için kağıt parası çıkarması sağlandı.
Bundan sonraki önemli konu, tröstlerin denetlenmesi ve şirketlerin yasaya aykırı davranışlarının araştırılmasıydı. Kongre, büyük iş çevrelerinin eyaletlerarası ticarette “haksız rekabet uygulamaları”na yönelmelerini yasaklayacak emirler yayınlama yetkisi bulunan bir Federal Ticaret Komisyonu kurdu. Clayton Antitröst Yasası olarak bilinen ikinci bir yasa, o güne kadar kesin suçlamalardan kaçabilmiş, iç içe girmiş bir yönetim kurulması, alıcılar arasında fiyat ayırımı yapılması, işçiler aleyhinde mahkeme kararları çıkartılması ve bir anonim şirketin birbirine benzeyen işletmelerde hisse senedi sahibi olması gibi uygulamaları yasaklıyordu.
Çiftçiler ve diğer işçiler de unutulmamışlardı. Bir federal borç verme yasası çıkarılarak çiftçilerin düşük faizle kredi almaları sağlandı. 1915 yılında yürürlüğe giren Denizciler Yasası gemilerdeki yaşama ve çalışma koşullarını iyileştirdi. 1916 tarihli Federal İşçi Tazminatları Yasası ile iş kazası sonucu çalışamaz duruma gelen kamu görevlilerine tazminat verilmesine yol açıldı. Aynı yıl çıkarılan Adamson Yasası demiryolu çalışanlarının günde sekiz saat iş görmelerini sağladı.
Wilson’un başarılı sicili ona ülkenin en önde gelen siyasal reformcularından biri olarak Amerikan tarihinde önemli bir yer kazandırdı. Yine de, ülkesini savaşta zafere taşıyan, ancak, savaşı izleyen barış konusunda halkının desteğini sağlayamayan bir başkan olarak tanınması, ülke içindeki ününü kısa bir zaman sonra gölgede bıraktı.