Yerkabuğundaki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları sarsma olayına deprem denir. Deprem,önlenemeyen bir doğa olayıdır. Dünyanın oluşumundan beri, sismik yönden aktif bulunan bölgelerde depremlerin ardışıklı olarak…
MoreArapça, hikmet pınarları demektir. “Kırk gün helâl yiyenlerin kalbindeki pınarlardan ve çeşmelerden, nur fışkırır” (Aclûni, II, 224) hadis-i şerifinde de belirtildiği gibi hikmet pınarları müminlerin kalbindedir.…
MoreArapça, ümidi yitirmek anlamındadır. Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın rahmetinden kafirlerden başkası ümidini yitirmez” (Yusuf/87) buyurulur. Kabz (tutukluk) hali.…
MoreArapça, cuma günü demektir. Ayn-ı Cem’e erme ve buluşma vakti.…
MoreArapça, günlük demektir. Anadolu’da giyilen oniki terekli sûfiyye tacı. Ebu Mansur Mâturîdi’den geldiği rivayet edilir.…
MoreYıkmakla ilgili iki atasözü dikkat çeker: “Yıkma elin kalbini, sen de yıkılırsın”, “yıkma, yıkılırsın”: Gönül sırçadan yapılmıştır, kırıldı mı yapacak ustası yoktur, derler. Kırılmış, mazlum kişiden yükselen ateşli bir âh, Rahman’ın katına…
MoreYüz ile ilgili deyişler ve atasözleri şu şekildedir: Yüz Yüzden Utanır: Kusurlu kişi insanlardan utanır. Yüz Karası : Şerefsiz, namussuz kişiler için kullanılır. “Peygamber Efendimiz (s)’in yüzü suyu hürmetine bizi bağışla ya…
MoreArapça, engel olan demektir. Mü’minin kalbindeki Allah’ın vaizi. Bu vaiz, mü’minin kalbine atılmış olup, onu Hakk’a çağırır.…
MoreArapça, takdir ve tahmin eden rağbet etmeyen gibi çeşitli anlamları olan bir kelime. Kur’an-ı Kerim’de sadece bir yerde, Hz. Yusuf’un satılması konusunda geçen bu kelime, onun satın alımı konusunda insanların rağbetsiz olduğunu…
MoreArapça, soğuk, kuru zâhid anlamında bir tamlama. Dini azimetle, katı bir sertlikle yaşayan kişiler hakkında kullanılan bir tâbir. Seçilmiş âşık ile şimdi zâhid-i bârid, Gözünde halk-ı cihanın ne eşk kaldı, ne hâb.…
MoreDış, dışa ait, zuhur eden, ortaya çıkan, görünen gibi anlamları olan Arapça bir kelime. ez-Zâhir, Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Allah bu isim gereği, hikmeti, kudreti, sıfatlarıyla görünür, zuhur eder. Zahir, görünen âleme…
MoreFarsça, yara, bere demektir. Kudüm çalınan iki karış uzunluğundaki çubuklara, zahme denir. Erenlerin aleyhinde konuşan kişi, eğer bir kaza belaya uğrarsa, “erenlerin zahmine uğradı” veya “zahm yedi” denir.…
MoreArapça, anan, hatırlayan, zikreden demektir. Tekkelerde âyin esnasında, dervişlerin zikirlerini hareketlendirmek için, ilahî okuyan kişilere zâkir denir. Ayinde, zikir çeken diğer dervişlere de zâkir denir. Zâkirleri idare eden kişiye ser-zâkirân denir. Bu,…
MoreArapça, zulmeden demektir. Bela gelince fer-yad eden, gaflet ve alışkanlık üzere ibadet eden, Allah’ı dilden (kalbten değil) zikreden, Allah’ı dünyevî sebeplerden dolayı seven kişiye, zâlim denir.…
MoreArapça, öz demektir. Bir şeyin kendisi, bir şeyi, o şey yapan ve öteki şeylerden ayıran mâhiyet. Zât, isimlerin ve sıfatların vücudlarında değil aynlarında kendisine dayandığı emr. Her isim veya sıfat bir şeye…
MoreArapça, Farca, zaviye sahibi anlamını ihtiva eden bir tâbir, iki kelimeden oluşmuştur: Zaviye ve dar. Dar: Sahip anlamındadır. Küçük tekke denilen zaviye şeyhlerine zâviye-dâr denirdi.…
Moreİki kelimeden meydana gelen bu tâbirdeki nişîn kelimesi Farsça, oturmak manasına ism-i faildir. Arapça- Farsça iki kelimeden mürekkeb bu tabir “zaviyede o-turan” anlamına gelir. Zaviyede oturan derviş veya şeyh için, zâviye-nişîn denirdi.…
MoreFarsça, dil anlamına demektir. Sırlar. Zebân-ı şîrîn: Takdire uygun iş. Zebân-ı Tein (Acı dil): Sâlikin meşrebine uymayan iş.…
MoreArapça, boğazlama demektir. Nefsi öldürme, ancak bu, nefsi terbiye etme manasındadır. Peygamberimizin “benim de nefsim vardı. Ancak o müslüman oldu, artık bana kötülüğü emretmiyor” ifâdelerindeki gibi bir terbiye, tasavvufta zebh ismini alır.…
MoreArapça, merkebin yüksek sesle bağırmasının başlangıcına zefîr, nihayetine de şakîk denir. Aşıkın, aşk ateşi sebebiyle ah, vah diye inlemesi.…
MoreArapça gitme anlamında bir kelime. Şarkavî, zehabı, Allah’a duyulan temiz, katışıksız, hâlis sevgi olarak tarif eder. Kul onunla meşgul olması sonucu, O’nda fâni olur. Zehâb, ilâhî aşkın meyvelerinden bir meyvedir. Fena halindeki…
MoreArapça, Allah’ın zahireleri, demektir. Allah’ın zahireleri, O’nun veli kullarıdır. Zahirenin yoksulluğu kaldırdığı gibi, bu zevatın hürmetine Allah kullarına gelecek be-laları kaldırır.…
MoreArapça, ses, nara demektir. Vecde gelen sûfilerin, okunan Kur’an âyetinin manasındaki derinliğin sarsması sebebiyle, na’ra atmaları.…
MoreArapça, çene demektir. Sâlikin tabiatına uygun iş.…
MoreFarsça, kış demektir. Keşf ma-kamı. Yeniçeri Ağalarının kışın aldıkları bir maaş vardır ki buna, ze-mistanî derlerdi. Yine kışın ocak ağalarına verilen elbiselere zemistâniyye, yazın verilen elbiselere de bahâriyye denirdi.…
MoreArapça, günah demektir. Cürcânî, bunu, seni Allah’tan ayıran şey, diye tarif eder.…
MoreFarsça, altın demektir. Riyazet, çile ve mücâhede.…
MoreZarif, zeki olmak, belağatli konuşmak, hazakat gibi anlamları olan Arapça bir kelime. Maddeden sıyrılmak suretiyle görülen Hakk’ın nurları.…
MoreFarsça, sarılık anlamında bir kelime. Sâlikin zayıflığı.…
MoreÇirkin ve hoş olmayan laflar eden, anlamında Arapça bir kelime. Tasavvuf ıstılahı olarak, riyakâr ve hilekâr demektir.…
More