Arapça, çiçek kelimesinin çoğuludur. Kaşanî bunu şöyle tarif eder: Bu, tarikat bilgileridir. Çünkü o Hakk’a ulaştıran ilimlerin en şereflisi ve nurlusudur.…
MoreArapça, fazlalıklar, fazla olanlar, ziyade olanlar anlamında çoğul bir kelime. Kalpteki nurlara zevâid denir. Bu, gaybe inanma ve yakînden fazla olan bir şeydir. İman ve yakîn arttıkça, haller, makamlar ve muamelattaki samimiyet…
MoreArapça, lezzet ve tad anlamına gelen bir kelime. Manevî haz ve lezzet. Mânâdan duyulan lezzet. Vehbî olan zevke dayalı ilimler çeşitlidir: İçmek, kanmak, müşahede etmek, mükâşefe ve muhadara. Bunların hepsi, genel manada…
MoreArapça, zeytin yağı demektir. Nefsin aslî yetenek nuru.…
MoreArapça, zeytin demektir. Tefekkür gücü ile, kutsal nuru tutuşturabilme kabiliyetine sahif nefs.…
MoreTürkçe’de de aynı anlamda kullanılan bir kelime. Allah’ın gazab-rıza, ceza-af, kahr-lutf gibi celâl ve cemal sıfatları. Harraz “Allah’ı, iki zıddı birleştirerek tanıdım, Allah, zıdları birleştirdiği için O’na camiu’l-azdad veya mecmau’l-azdâd denir.…
MoreArapça, gölge demektir. Kendisine mensup harici vücûdu olan nur ismi aracılığı ile ortaya çıkan madumlardan ibaret mümkinlerin aynlarının ta’ayyünlari (belirmesi) ile zuhur eden izafî vücûd. Nur, onun suretleriyle yokluğu (ademiyeti) nün karanlığını…
MoreArapça, gölgeler demektir. İlâhî isimler.…
MoreArapça, ilk gölge demektir, ilk akıl. Bu, Allah’ın nurundan ilk olarak ortaya çıkıp vahdet-i zâtiyye şuûnundan olan çokluk suretini ilk kabul eden ayndır.…
MoreArapça, İlâhın gölgesi demektir. Va-hidiyet hazretini gerçekleştiren kâmil insan.…
MoreArapça, ikinci gölge demektir. Dünya. Hakk’ın mümkinlerin suretlerinde ortaya çıkışı.…
MoreArapça, Allah’ın gölgesi demektir. Padişahlara, sahip oldukları güç ve kuvvetten dolayı “zıllu’llah fi’l-ard” Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, denirdi.…
MoreArapça, unutmanın zıddı olan hatırlamayı ifade eden bir kelime. Korku (havf) veya sevginin çokluğu sebebiyle, gaflet meydanından müşahede alanına çıkış. Zikir, ariflerin yaygısı, mu-hiblerin sağlamca bastığı yer, âşıkların şarâbıdır. Zikrin hakikati, zikredilen…
MoreArapça, meskenet demektir. Kibir duygusundan uzaklaşmaya matuf, bir tür tevazuya zillet denir. Bir hadis-i kudsî’de Allahü Zülcelâl “Büyüklük benim hırkamdır. Onu Ben’den başkasının giymesini kabul etmem” buyurmuştur. Sûfiyye bu ve benzeri hadislere…
MoreFarsça, diri demektir. Ölmeden önce ölmeyi gerçekleştiren kişi, ebedî hayatla dirilmiştir.…
MoreFarsça, hayat, dirilik demektir. Hakk’ın kulunu kabul edip, ona, derece derece ebedî olarak sürecek şekilde yönelmesi.…
MoreArapça, evlilik demektir. Sûfiler evlilik konusunda Hz. Resûlallah (s)’ı izlenmiştir, ilk devrin bazı sûfilerinin marjinal tavrı bir kenara bırakılırsa, tasavvuf tarihinde bekar sûfi tipi fazla gözükmez. Hatta bir kısım velilerin, evlilikteki fazileti…
MoreArapça ışık demektir. Kaşanî, bu terimi şöyle açıklar: Eşyayı, Hakk’ın ayn’ı ile Hakk’ın belirmesi olarak görmek.…
MoreArapça olan bu kelime Türkçemizde de aynı manada kullanılır. Yemekleri topluca yiyen sûfiler bunun için bir hayli adab geliştirmişlerdir. Bkz. Nemed.…
MoreArapça, ortaya çıkmaya zuhur derler. Sâlikin kendi katkısı olmadan ortaya çıkan olaylara, zuhurat denir. Bu tür zuhuratlar, tevekkül erbabı için, mutlaka uyulması gereken uyarılar olarak değerlendirilir. Rüyalara da, zuhurat denmektedir. “Zuhuratla geçinmek”…
MoreArapça, zulmetmek demektir. Bir şeyi kendine ait olmayan bir yere koymak. Konu ile ilgili atasözleri:Alma mazlumun âhını, çıkar aheste aheste: Zulme uğrayanın yaptığı beddua mutlaka kabul görür, zalimin yaptığı zulüm, yanına kâr…
MoreArapça, karanlık demektir. Madde, maddi âlem. Allah’ın nurundan nasibi olmamak, mahrum kalmak. “Allah müminlerin dostu olup, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır” (Bakara/257) Zat-ı ilâhî’yi bilmeye de zulmet denmiştir. Zira Zât-ı ilâhî bilinmez, idrak…
MoreArapça, rağbetsiz olmak yüz çevirmek demektir. Kur’an-ı Kerim’de sadece Yusuf suresinin 20. ayetinde geçer. “Yusuf’un satışı konusunda) rağbetsiz idiler” Tasavvufta dünyaya dolu dizgin dalmamak esastır. Zira Kur’an-ı Kerim’de bunu destekler tarzda çok…
MoreFarsça’da, bârid Arapçada soğuk anlamına gelir. Bu durumda bu iki ifade “soğuk zühd” manasmdadır. Şekilci ve katı din anlayışına sahip kişilerin zühdüne “zühd-i huşk” denir. Zâhid, Hû demeyi inkar eyleme Ya niçin…
MoreArapça, zühd’e ait olanlar anlamındadır. Zühd konusunu işleyen şiirlere, zühdiyyat denir. Zühd e-debiyatı, gerek sûfilerce, gerekse sûfi olmayanlarca işlenmiştir.…
MoreArapça, göz sahibi demektir. Hakk’ı zahir, halkı bâtın gören kişi. Ona göre halk, Hakk’ın aynasıdır. Hak zuhur edince, halk O’nda, suretin aynada gizlendiği gibi gizlenir.…
MoreArapça, iki kanat sahibi demektir. İçi ve dışı mamur olan kişi. Cafer b. Ebu Talib için de kullanılır. Zülcenahayn olamaz zâhid-i pindâr perest, Perde-i zanda nühüfte kalır iman kanadı. Manastırlı Nailî…
MoreFarsça, yanağın iki yanına sarkan saça denir. Hiç kimsenin ulaşamadığı gaybî hüviyyet. Hakk’ın zâtı ve künhü, Küfr-i zülf: Siyah saç, Dila her muyu bir ejder görünür ol zülfün, Nice bin ejderi bir…
MoreArapça, papazların bellerine sardığı kuşağa denir. Sevgiliye hizmet ve itaat etmeye özenmek, hizmet kuşağı kuşanmak. Dünyaya gönül vermek, benlik, bencillik. Hayâl-i zülfü rûyunla girerse deyre bir âşık, Olur bir Kabe her bir…
More