“Gerçek şu ki, muttakiler için ‘bir kurtuluş ve mutluluk’, nice bahçeler ve üzüm bağları vardır.” (Nebe, 78/31-32)
Hayat, sadece içinde yaşadığımız şu fani dünyadan ibaret değildir. Rabbimiz, dünya hayatını belli bir zamana kadar bize emanet etmiştir. Bize verilen bu emanete gereği gibi riayet edebilir ve Rabbimizin rızası doğrultusunda bir hayat sürdürebilir-sek, dünya nimetleri ile kıyaslanamayacak nice nimetleri ve mutluluğu elde ederiz.
Ahiret gününde, cehennemdekilerin aksine, Allah’ın takva sahibi kulları için bir kurtuluş, başarı ve kazanç vardır. Takva sahibi kullara müjdelenen cennete nail ola-bilmek için takvanın ne olduğunu ve nasıl elde edilebileceğini de bilmek gerekir. Takva, farklı şekillerde tarif edilmiştir. Bunlardan bir kısmını şöyle ifade edebiliriz:
Takva, Mevla’nın seni, yasakladığı amel üzere görmemesidir.
Takva, gereksiz ve faydasız şeylerden sakınmaktır.
Takva, Allah’ın dışındakileri Allah’a tercih etmemektir.
Takva, insanlar yanında dilinden, meleklerin gözetiminde fiillerinden, arşın sahi-bi yüce Allah’ın bilgisinde de gizli hâllerinden dolayı bir ayıbının bulunmamasıdır.
Dünyanın şerefi zenginlik, ahiretin şerefi takvadır.
İmamı Gazâli, şüpheli şeylerden uzak durma ile takva arasındaki alakayı şu şe-kilde izah ediyor: “İnsan, Allah’ın celâlini, sıfatlarını, fiillerini bilmesi ve kendi kusurla-rıyla kendini bekleyen tehlike ve korkuları bildiği nispette Allah’tan korkar. Bu korkunun hareketlerimize tesir eden en az derecesi, dinen sakıncalı sayılan işleri yapmaktan bizi alıkoyan korkudur.” (Gazali, İhyâ, IV, 153) O halde takvayı elde etmek için gayret göster-meli ve Allah’tan muvaffakiyet dilemeliyiz.
Yukarıda zikrettiğimiz ayetlerin öncesinde cehennemliklerin durumundan onla-rın çekeceği azaptan bahsedilmiş, buna karşın muttakilerin ‘bahçeler ve üzüm bağ-ları’ şeklinde simgelenen kurtuluş yerine ve barınağa gidecekleri haber verilmiştir. Burada şunu belirtmeliyiz ki yüce Allah’ın bunca meyvenin arasından üzümden bahsetmesi ve onu belirlemesi, Kur’an’ın ilk kez seslendiği o günkü Arap toplumun-da üzümün herkes tarafından biliniyor olmasından kaynaklanmaktadır.
Takva sahipleri için bahsi geçen nimetler, yüzeysel olarak kavranabilen somut nimetlerdir. Ancak gerçek tatlarının nasıl olacağını tam olarak kavrayamazlar. Çün-kü insan içinde bulunduğu şartlara ve düşünce yapısına bağlı olarak olayları de-ğerlendirir. Nitekim bir hadiste de ifade edildiği gibi müminler için âhirette ha-zırlanan nimetler, lütuf ve ikramlar “gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiçbir beşer aklının tam olarak tasavvur edemeyeceği türdendir” (Buhârî, “Tevhîd”, 35; Müslim, “Îmân”, 312). Ancak, yüce Allah, kullarının uhrevî nimetlere dair yaklaşık bir fikir edinmelerini sağlamak ve onlarda bu nimetlere yönelik bir arzu ve istek uyandırmak için, birçok âyette olduğu gibi burada da idrak ve anlama gücüne göre bu dünyada en çok ihtiyaç duydukları, sevdikleri nesneler ve hazlardan örnekler vermiştir. Yüce Allah’ın gönülden inanmış kulları için hazırlamış olduğu bu nimetler dünyadaki nimetlerden çok daha üstündür.
Günümüzde insanlar çalışmaktan ve muhtelif meşguliyetlerden yorulup da din-lenme ihtiyacı hissedince, yorgunluklarını atmak ve streslerinden uzaklaşmak için, ses ve görüntü kirliliğinden uzak, su ve ağacın bol olduğu, nezih dinlenme yerlerine gitmeyi tercih ederler. Nitekim zikrettiğimiz ayetlerde de muttakilerin yerinin cen-net olduğu ifade edilmiş ve oradaki nimetlerden bahsedilmiştir. O cennet müminler için sevinç kaynağıdır. Bir ayet-i kerimede de şöyle buyurulmuştur:
“İman edip salih ameller işleyenlere gelince, işte onlar cennet bahçelerinde sevindiri-lirler.”
Cennetin en belirgin özelliği, dinlenmek için arzu edilen ağaç ve suyun orada bol bulunmasıdır. Cennete girmeyi hak eden her bir insana, dünyadaki ameline, mutluluk anlayışına ve beklentisine göre nimetler verilecektir. Bu husus şöyle beyan edilmektedir:
“İnanıp yararlı işler yapanlar da cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu büyük lütuftur.” (Şûrâ, 42/22)
Özetle şunları söyleyebiliriz: Takva sahibi müslüman, Allah ve Resûlünün reh-berliğinde yolunu bulan ve yüce Allah’ın korumasına giren kimsedir. O, gerçek kurtuluşa ermiştir. Bu kurtuluş, ebedî bir kurtuluştur. Bu kurtuluşun sonucunda, bıkkınlık vermeyen, tükenmeyen, dünyada hiç tadılmamış, idrak kapasitemizin üzerinde nice nimetler vardır. Bu kurtuluşa erebilmek, dünya hayatını iyi değerlen-direrek Rabbimizin rızasını kazanabilmeye bağlıdır.