Yıl 1991 ve nice borsa lisanslarınınilkini almaya imtihana giriyorum. Ortam bir genç için olağanüstü heyecanverici ve Wall Street binaların birisinde tüm dünyadan borsacı adayları bulunduklarıodada o heyecanlı elektriği hissediyorlar. Hani vardır ya o gençken yeni bir şeyin heyecanı sanki yeni bir aşkın ilk karnınızdaki kelebeklerin kıpırdaması gibi. Fakat bu his sanki çok daha yoğun bir hisdi.
Bu his tutkumun ilehayallerimin birleştiği ve hedefime giden bir yolun başıydı!
İktisadı ve finansı kitaplardan öğrenmiştim ve borsa dünyasını filmlerden ve hikayelerden tanıyordum. Birazda kendim piyasalarda oynayıp oyunu anladım sanıyordum. Ah bu gençliğin saf ve kirlenmemiş tutkusu ve idealizmi yokmu?
Nasıl bilirdiki bir heyecanlı genç onların hepsinin ardında çok farklı bir gerçeğin olduğunu? Nerden bilebilirdimki asıl oyunun gerçeklerinin hiç göründüğü gibi olmadığını? Bu gerçekleri öğrenmem onlarca yılımı alacaktı ama en derin hücrelerine girip oyunu anlayınca sanki matriksteki kırmızı hapı yutup birdaha geri dönüşü olmaycaktı.
Geçmiş anılardan kopup hemen bir zaman yolculuğu yapıp bugünün iktisadın ve küresel finansal piyasaların soğuk ve çirkin yüzüne bakalım. Oyun aslında çok derin kitle psikolojisine dayanıyor ve tüm detaylarını açıklamak için çok kapsamlı bir kitap yazmam gerekir. Burda kısaca oyunun ana hatlarını açıklamaya uğraşacağım.
Oyunun gerçekten bir oyun olduğuna insanların inanmaması kritik. Böylece kamuoyuna finans ve ekonomi sürekli çok komplike ve anlaşılamazmış gibi ‘otorite’ diye algılanması istenen kişilerden anlatılıyor. Bunları dahada inandırıcı kılmak için sinyalleme dediğimiz bir teknik uygulanıyor. Otoritelerin otorite olarak algılanması için onlara bilumum ünvanlar ve ödüller veriliyor. Böylece bu otoriteye bürünüp binbir kepazelik yapabiliyorlar. En büyük örnek bir çok nobel ödüllü iktisadi vudu (voodo) rahipleri (Krugman, Rogoff vs.) gibive bunlarla birlikte MerkezBankaların başlarına oturtulan kukla oyuncuların istediği istikamette karar veren kuklalar. Bunlara birde dogmatik uyguladıkları bir inanç sisteminin çerçevesine yerleştiriyorsunuz (Keynesianizm vs.). Buyrun size halkı yönlendiren bir sahtekarlık kokteyli!
Kamuoyunda bunları sorgulamak budalalık olduğu algısı çok başarılı yerleştirilir (çapa atarak vs.). Şimdi biri çıksa hatta aralarından biri bile olsa ve bunların ne yaptığını ve yaptıklarının ne kadar büyük bir kepazelik olduğunu açıklamaya kalksa kamuoyu bunu söyleyene kibirli bir şekilde alay ederek inanmaz çünkü yerleştirilmiş olan çapa ve algı çok derin psikolojik etkiler yaratıyor ve bunların sorgulanması na izin vermiyor. Bu kayıtsız şartsız kabul edilen otoritelerin ne yaptığını bildiğine inandırıyor ve onların herkesin çıkarı adına karar verdiğine inanmasını sağlıyor. Sonunda bunu sorgulamak kendi inanç sistemini ve kendini sorgulamak demek oluyor!
Burda bu aslında çok yüzeysel kalan psikolojik analizini kesiyorum ve sistemin kabaca ana işlevini açıklıyorum:-Merkez bankaları para basıp ve faizleri sıfıra indirip kendi hissedarlarına ve sahiplerine ve onların kollarına bu taze parayı aktarıyorlar. (finans kuruluşları, fonlar vs.)
-Bu para kamuoyuna anlatıldığının aksine reel ekonomiye datılmıyor ve kamu piyasalarına akıyor. -Elbette kamuya ve devletlere yeni borçlanma imkanı tanıyor ama bunun bedelide artan borç stoğu sayesinde halkın üzerinde daimi artan vergi yükü(örneğin Yunanistan vs.)
.-Bu taze paralar sayesinde batmış ve aşırı değer kaybetmiş varlıklara sahip olan merkez bankaların asıl sahiplerinin olan yandaş kuruluşları piyasalara hem erken giriş yapabiliyor hemde sürekli sağlanan yeni para akışı sayesinde ya dolaylı yada dolaysız o varlık piyasalarının değerini yükseltebiliyor.-Yükseliş tıkandığıgibi gözüktüğünde hemen herkes korkutulup ve ekonomi büyümesi gerekçesi altında yeni para basılıyor yada faizler dahada indiriliyor.-Bu süreç içinde kamuoyu piyasaların kalıcı yükselişine inandırılıyor (burda medyanın görevi yüksek) ve bireylerde sanki nizamı anlamışlar gibi ya isteyerek yada alternatif (faiz) getirisi düştüğü (sıfır faiz) kalmadığı için piyasalara giriyor.-Paralara sahip olan bir çok şirketlerinde hisse sahibi olan ve aynı zamanda şirketlerinde karar merciinde bulunanlar şimdi şirketlerin piyasalarda kendi hisselerini geri almalarını sağlıyor (bu şirketlere başında finansal gelir sağlıyor ama sıfır organik büyüme yaratıyor).
Bu alışlar bilhassa son senelerde tarihi boyutlarda ve piyasalara yeni likidite sağlıyor.-Yükselişin sonunda bu “Akıllı Para” olarak nitelendirdiğimiz kuruluşlar (kurumsal fonlar, şirket fonları, özel sermaye fonları, yatırım bankaların hedge fonları vs.) ellerindeki malların aslan payını piyasalara satıyorlar.
Bu sistemin tüm para akışlarını kontrol altında tutan ve tüm merkez bankaların üye olduğu bir kuruluş var ve onun adı BİS (Bank for İnternational Settlements).
BİS1930 yilinda isviçre’nin Basel şehrinde kurulan uluslararası finans kuruluşu. Üye ülkelerin merkez bankalarının rezerv politikalarıkonusunda koordine olmalarını sağlamak, ayrıca merkez bankalarıarası para transferlerinde aracıolmak gibi görevleri vardır.
BİS tam bugünlerde, akıllı paranın pozisyonlarının aslan payını satmışken çıkıp bu gevşek parasal ortamın sürdürülemez olduğunu söylemesi ve gelecek kaçınılmaz olan resesyonlara hazırlanılması gerektiğini söylemesi çok manidar.
Üstelik tarihi boyutta veçok büyük fırtınanın gelmesi sanki kaçınılmazmış gibi saklı ifadeler kullanıyor. (Bunların dili karmaşıktır ve anlayabilenler için yazılmıştır).
BİS aslında merkez bankaların yavaş yavaş (FED ile başlayarak) faiz artışlarına geçeceklerini ifade ediyor. Burda bunları görmek istemeyenler ve tedbirini almayanlar kendi kararları için mesuliyet taşımaya hazır olmalılar.
Şu sözler daima aklımdadır: Dünyanın en büyük Özel Sermaye Fonunun ($4.7 trilyon varlıklı) yöneticisi (eski patronlarımdan biridirve hem Greenspanın hemde Bernankenin danışmanı ve golf arkadaşıdır):“Piyasadan çıkarken bunu daima hatırla, piyasa hareketinin son %10-15 diğerlerindir!
Kaan Sarıaydın – Ekonomist ve Metasophie