İnsan başta olmak üzere canlı ve cansız her varlık yaşadığı dönemin gerçek birer tanığıdır. Özellikle de toplumların kendi benliklerinin ve manevi duyuşlarının birer örneğini teşkil eden her türlü maddi yapılar tarihin tanıkları içerisinde incelenebilecek somut ve kalıcı örnekler olagelmiştir. Her ne kadar dilleri olmasa ve konuşmasalar da yıllarca üzerindeki taşıdıkları izlerden onların tarihe olan tanıklıkları okunabilir ve anlaşılabilir. Bununla beraber savaşlar tarihi olarak da isimlendirebileceğimiz ve okuyabileceğimiz dünya tarihi boyunca meydana gelen savaşlar neticesinde tıpkı canlı varlıkların hayatlarının nihayete ermesi gibi birçok tarihi yapıtların da yıkıldığı, harap olduğu veya savaşın izlerini üzerinde taşıyarak ayakta kalmaya çalıştığı ve direndiği görülür.
Türk-İslam medeniyetinin eşsiz birer yapıları olan camiler, mescidler, han ve kervansaraylar ve medreseler bu neviden tarihe tanıklık eden en önemli eserlerimizden kabul edilebilir. Özellikle tarihimizin son 200 yıllık seyri içerisinde menfi sonuçlanan birçok savaşa girmiş, ülke toprakları pervasızca işgal edilmiş bir millet olmamız sebebi ile bizimde tarihe tanıklık eden, yıkılmış veya aldığı derin yaraların izlerini vücudunda taşıyan ve gazilik payesi ile şereflenen tarihi eserlerimiz olmuştur.
Bilhassa dinimizin ve toplumsal birliğimizin en önemli yapıtaşlarını oluşturan, birlik ve beraberliğimizi temsil eden camilerimizin bu hususta özellikle üzerinde durulması gerekmektedir. Dikkatli bir şekilde tahlil edecek olursak “cami” sözcüğü Arap dilinde toplayan, bir araya getiren anlamlarına gelir. Kelimenin bu anlamı onun maddi varlığına ve işlevine yansır ve cami birlik sembolü olur. Türk-İslam medeniyetinde camiler ferah ve refah zamanlarında sosyal hayatımızın en önemli dinamiklerini oluşturan, özellikle de ibadethane, eğitim ve sağlık hizmetleri için kullanılmasının dışında muhtelif savaş ve siyasi mücadeleler zamanında da aynı önemini korumuştur. Kutsal mâbedlerimiz olan camilerimizin özellikle de savaş dönemlerinde halkın örgütlendiği, askerlerin ihtiyaçları için kullandığı ve bazen de cephanelik olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu sebeple camiler her yönü ile tarihin mükemmel tanıklarıdırlar.
Savaş ve işgal durumunda bu denli aktif kullanılan cami ve mescidlerimizin birçoğu maalesef düşman eli ile yıkılmış, talan edilmiştir. Yıkılmayıp bütün varlığı ile kıyıma direnen cami ve mescidlerimiz ise “gazi” ünvanını almış ve taşıdığı deruni izler ile yaşamaya çalışmıştır.
Balkanların fethi sonrası o bölgenin Türkleşmesini ve İslamlaşmasını sağlayan ve oraya Türk-İslam mührü olarak inşa edilen cami ve mescdilerimiz Balkan topraklarında meydana gelen birçok çete baskınları ve eşkıya faaliyetleri ile Balkan Savaşları neticesinde yıkılmış ve tahrip olmuştur. Tarihi eserlerimize yapılan bu pervasızca saldırı tamamen o topraklarda Türk ve Müslman varlığına dair yaşayan ne varsa ortadan kaldırmaya ve katletmeye yönelik gayri insâni düşüncelerin ürünü olmuştur.
Nitekim Edirne’de Osmanlı-Rus savaşı süresince birçok camii tahrip edilmiş özellikle Yıldırım Bayezid Cami Ruslar tarafından erzak deposu olarak kullanılmıştır. Keza Şahmelek Camii’nin minaresi Bakan savaşlarında yıkılmış ve yeniden yaptırılmıştır.
Balkan topraklarının Osmanlı’dan ayrılması sonrasında bu topraklar üzerinde Müslüman halka ait ne varsa ortadan kaldırılarak o topraklar üzerinde yüzyıllarca inşa ettiğimiz medeniyet unsurları, Türk ve Müslüman ruhu silinerek yok sayılmıştır. Atina’nın merkezinde bulunan Mustafa Voyvoda Cami, el sanatları müzesine dönüştürülmüştür. Girit Adası’nda bulunan Hünkar Cami kiliseye çevrilmiş ve adı Aziz Nikola Kilisesi olarak değiştirilmiştir. Yunanlılar tarafından işgal edilmeden önce Müslümanlar tarafından inşa edilmiş olan 76 cami ve mescit, 9 medrese, 35 okul, 11 tekke, 5 imaret, 27 han, 28 hamam ve diğer sanat eserleri dahil 89 abideye sahip bulunan Girit’te bugün sadece birkaç tanesi ayakta kalmıştır. Rodos Adası’nda da mevcut bulunan camii pastaneye çevrilmiş, birçok cami ve mescit harap halde kaderine terk edilmiştir.
Enderun camii konser salonuna çevrilmiş, Kadı camii kilise olarak hizmet vermektedir. İfade ettiklerimiz dışında Balkan coğrafyasının muhtelif yerlerinde de yüzlerce Türk-İslam eserleri yıkılmış ve tahrip edilmiş, sağlam olanları ise uygunsuz işler için kullanılması amaçlanmıştır
Anadolu’ya geldiğimizde ise durum Balkanlardan çok da farklı gözükmemektedir. Bilhassa Milli Mücadele döneminde de Yunan işgali süresince Batı Anadolu’da bulunan birçok cami ve mescidimiz yıkılmış ve harap hale getirilmiştir. Yunanlılar girdikleri her yerde büyük bir tahribat yaratmışlar sadece halka zarar vermekle kalmamış, köyleri ve maddi yapıları yakıp yıkmışlardır. Özellikle Bilecik’te 1956 ev, 331 dükkân, 18 han, hükümet konağı, bütün fabrikalar, camiler ve türbeler tamamen yanmıştır.
Bilecik dışında, İzmir, Kütahya, Balıkesir, Eskişehir, Bursa gibi muhtelif şehirlerimizde de bulunan birçok Türk-İslam eserleri özellikle de cami ve mescidler yıkılmış ve tahrip edilmiştir. Günümüze ulaşanlar ise halen daha o facia döneminin izlerini taşımaktadır.
Cami ve mescdilerimizin dışında özellikle toplumumuzun mânevi önderleri olarak adlandırabileceğimiz kişilere ait türbe ve mezarlar da yakılmış ve yıkılmıştır. Özellikle medeniyetimizi inşa eden, tarihimize şan ve şeref veren şeyh, gazi, alp ve daha birçok değerli ecdadımızın kabirleri tahrip edilmiştir.
Tarihe 6 ve 7 Eylül olayları olarak da geçen Rumlar ve Müslümanlar arasında yaşanan hazin olaylar süresince de Müslümanlara ait birçok tarihi eser özellikle de camiler tahrip dilmiştir. Nitekim Kıbrıs’ın fethinin sembolü olan Bayraktar Camii 1962 – 1963 yılları arasında tahrip edilmiş ve minaresi yıktırılmıştır. Kıbrıs’ın fethinde ilk bayrağı sura diken ecdadımız Bayraktar’ın sandukası ile bir de sancak bulunan türbesi bomba konularak tahrip edilmiştir.
Tüm bu yaşananlardan yaklaşık 80 yıl sonra gayri insani bu zihniyet tekrar hortlamış özellikle Bosna Savaşı’nda Müslümanlara ait birçok kutsal mekan tahrip edilmiş, top atışları ile vurulmuş ve yıkılmıştır. Nitekim aradan 20 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen savaşın izleri Saraybosna’da halen yaşamaktadır.
Bosna Hersek’in Banja Luka şehrindeki Ferhadiye Camisi’nin Sırp güçlerince 7 Mayıs 1993’te yıkılmasının ardından başta bu cami olmak üzere savaş boyunca Sırp ve Hırvat güçlerince yıkılan yüzlerce cami, mescit, Kur’an kursu, tekke, türbe ve farklı vakıf eserleriyle ilgili kamuoyunun bilgilendirilmesi amacı ile “Camiler Günü” adında her yıl anma töreni düzenlenmektedir. Özellikle bu günde düzenlenen programlar ile birlikte savaş yıllarında yıkılan camiler ve savaşın acıları anılıyor, tahrip edilen ve halen daha tadilat edilmemiş yapıların inşası için destek toplanıyor.
Aynı zihniyetin son temsilcileri bugün Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da ve İslam ümmetinin yaşadığı ve ihya ettiği her yerde maddi ve manevi bütün yapılarımıza zarar vermektedir. Özellikle Irak, Suriye ve Filistin’de Hulefa-i Raşidin, Emeviler, Abbasiler, Memlükler, ve son olarak da Selçuklu ve Osmanlılar tarafından inşa edilen birçok yapıyı tahrip etmişler ve yıkmışlardır.
Yaşanan tüm bu zulümlere karşı direnen ve tahrip olan birçok tarihi eserimiz uhdesine gazi ünvanını alarak, zalimlere ve tarihe meydan okuyarak yaşamını sürdürmekte ve tarihin ibret vesikası olarak durmaktadır.
Umut Güner