İşi idare, etmek, sonunu düşünerek bir iş yapmak gibi anlamları bulunan, Arapça bir kelime. Hayırlı olduğunu bilmekle bir şeyin sonu üzerinde düşünmek. İşleri, sonlarını bilmek suretiyle yapmaya çalışmak . Allah hakiki tedbîr sahibi, kul ise mecazen tedbîr sahibidir. Takdire yapışmanın, tedbiri terkten ziyâde, en yüksek tedbire sırtı dayamak şeklinde yorumlanması gerekir. Avamımın maddî tedbiri ile, havassın mânâdaki tedbiri arasında, önemli nitelik farkı vardır. Sûfîyyenin tedbiri terkeylemek sözünden, avammın anladığı manadaki tedbiri terketmek anlaşılmalıdır. Zira sûfî, Hz. Peygamber (s) in yolundan giden ve O’na sımsıkı bağlı kalan kişidir. O’nun tavsiye ve öğretisine rağmen, tedbir’den uzak kalması düşünülemez. “Kim Allah için olursa (yani Onun rızasını kazanmak üzere çabalarsa), Allah da onun lehinde (yani umurunu üzerine alır) olur” hadisi, kanaatimizce bir tür tedbiri içermektedir. Biz sûfiyyenin tedbiri terkden, neyi anladıkları üzerinde biraz daha düşünmek ve yorum yapmak gerektiğine inanıyoruz ki, tedbîr her halükârda esastır, terkedilmez.