“Hani o, Rabbine temiz bir kalple gelmişti.” (Sâffât, 37/84)
İnsanın dünya ve ahiret saadeti kalbinin selametine bağlıdır. Çünkü kıyamet gününde Allah’ın azabından kurtulup ebedî cennet nimetlerini ancak selim kalp sahipleri elde edecektir. Mevlamız bu konu hakkında şöyle buyuruyor:
“O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar! Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”(Şuara, 26/88-89)
Evet, bu dünyada birçok şeye sahip olabiliriz. Büyük bir servetin üzerinde otu-ruyor olabiliriz. Önemli bir makamda işimiz olabilir. Geniş bir sosyal çevreye, ka-labalık bir aile yapısına sahip olabiliriz. Ancak tüm bu nimetler, bizim inançlı ve ahlaklı bir insan olmamızla bir değer kazanır. İşte yukarıdaki ayette, tüm dünya nimetlerinin burada kalacağı, ahirete götürülecek yegâne şeyin ise, temiz bir kalp olduğu belirtilmektedir.
Peki! Kalp temizliği nasıl olacaktır? Kalbin selameti Allah’ın bize haber vermiş olduğu şeylere ters düşen kötülüklerden ve nefsin Allah’ın emir ve nehiylerine zıt olan isteklerinden kalbimizi korumakla gerçekleşir. Böylece fıtrata uygun bir kalbe sahip olan kimse, kötü düşüncelerden uzaklaşacağı gibi, bu kötülükleri yapmaya da asla yanaşmaz, uzak durur.
Bedenimizin birtakım hastalıklardan dolayı rahatsızlanması ve vücut sağlığımızı yitirmemiz her zaman mümkündür. Dolayısıyla sağlığımızı muhafaza etmek ve has-talanmamak için nasıl kendimizi soğuk ve sıcaktan koruyor, uygun elbiseler giyiyorsak, kalp hastalıklarına karşı çok daha fazla hassasiyet göstermeliyiz. Çünkü kalp sağlığımız, beden sağlığımızı korumaktan daha zordur ve daha uzun zaman alır.
Kötü duygu ve düşüncelerden kurtulmanın yolu, kalbi korumakla sağlanabilir. Zira günahlar kalbimizi yaralar, parçalar ve bizi tüm güzel duygu ve düşüncelerden uzaklaştırır. Ayette, günahların kalbi kararttığı, paslandırdığı belirtilmektedir:
“Hayır hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.” (Mu-taffifin, 83/14)
Tertemiz, pırıl pırıl yaratılan insan, zamanla çevrenin etkisiyle kirlenmeye baş-lar. Aynanın üzerindeki tozlar zaman aralıklarıyla silinmeyince bir süre sonra cismi göstermez hâle geldiği gibi, günahlar da kalbi kaplar. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), kalbin günahlarla kirlenmesini şöyle açıklamaktadır:
“İnsan, bir günah işlediğinde gönlünde siyah bir nokta belirir. Eğer kişi, günahına tövbe eder, pişman olursa, o siyahlık gider, yeri yeniden parlar.” (İbn Mâce, “Zühd”; 29; Müsned, 2/297)
Kalbin kararmasının ve hastalıklı bir hâle gelmesinin birçok sebepleri vardır. Nedir bunlar diye baktığımızda, en başta Allah ve O’nun dini hakkında şüpheye düşmek ve maazallah inancı yitirmek gelir. Bunu takip eden şey ise insanın hiçbir kaide ve kural tanımadan, nefsinin istekleri doğrultusunda hareket etmesidir.
Şüphesiz ki nefis, insana her türlü kötülükleri yaptırmaya çalışır. Öyle ki nefis artık ilahlaşır. Günahlara dalan ve kalbini kirleten insanı Mevlamız şöyle tanımlamaktadır:
“Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü?…”
Ahirette Rabbimizin huzuruna salim bir kalple çıkabilmemiz için Dinimizin ya-sakladığı her türlü günahtan kaçınmamız gerekir. Çünkü günah bir iç çöküntü, bir terslik ve fıtratla zıtlaşmadır. Günaha giren kimse, kendini vicdani azaplara ve kalbî sıkıntılara bırakmış bir talihsiz ve bütün ruhi meleke ve kabiliyetlerini şeytana teslim etmiş bir zavallı durumuna düşer. Bir de o günahı işlemeye devam ederse, bütün bütün ipi elden kaçırır ve artık ne bir irade, ne bir direnme ne de kendini yenilemeye mecali kalır.
Elbette hiç günah işlememe gücüne sahip değiliz. Zaman zaman bilerek ya da bilmeyerek birçok hata ve günahlarımız olmaktadır. Bu günahlar kalbimizi kirletir ama bu kiri silme ve yeniden kalbimizi temizleme yolunu yüce Allah bize bildirmiş-tir. Yeter ki günahlarda ısrar etmeyelim ve tövbe kapısına daima yönelelim. Rabbi-miz şöyle buyurmaktadır:
“Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı ha-tırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile, işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir.” (Âl-i İmran, 3/135)
Bu ayetten de anlaşılacağı gibi Allah (c.c) bizi daima tövbeye çağırmakta ve gü-nahlarımızı affedeceğini belirtmektedir. Ta ki kendi katına, günahlarla kirlenen bir kalple değil, temiz bir kalple çıkalım. Bazen insan günahlarla kirlenen kalbinin artık arınmayacağını sanır ve ümitsizliğe düşebilir. Asla böyle bir kanaate varmamalıyız. Çünkü Allah’ın merhameti sonsuzdur ve her el açanı ve arınmak isteyeni affedece-ğini bildirmiştir. Bir ayette bu müjde şöyle verilmektedir:
“De ki; ‘Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), insanın arınmasına işaret ederken bunun ilk önce kalpte gerçekleşeceğini bildirir:
“Vücutta bir et parçası vardır. O sağlamsa, bütün vücut sağlam olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalptir.”
Hepimiz de ahirette cennet nimetleri ve cemalullah ile mutlu olmak isteriz. Kur’an-ı Kerim ve sevgili Peygamberimiz bunun yollarını açık bir şekilde göstermiş-tir. Bize düşen ise, bu emir ve yasaklara uymak, nefsimizin esiri olmadan temiz bir kalple Rabbimizin huzuruna çıkmaktır.
Kuşkusuz, “Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems, 91/9)