“Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız yoldan sapan kimseler size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir.” (Maide, 5/105)
Kur’an-ı Kerim’in değişik âyetlerinde emri bi’l-mâruf ve nehyi ani’l-münker üzerinde hassasiyetle durulmuş, bu toplumsal görevin terk edilmemesi istenmiş-tir. Çünkü toplumların sağlıklı bir şekilde hayatlarını sürdürebilmeleri, maddî ve manevî değerlerini koruyabilmeleri için iyilikleri emredip, kötülükleri nehyetmele-ri, diğer bir ifadeyle toplumsal denetim mekanizmasını işletmeleri gerekmektedir.
Yüce Allah, yukarıda metnini ve mealini verdiğimiz âyetiyle hem görev ve sorumlu-luklarını yerine getirmeyen Müslümanları uyarmakta, hem de iman çağrılarına olumlu karşılık vermeyip, kötülüklerine devam eden inkârcıların durumuna üzülen mümin-leri teselli etmektedir. Âyet-i kerimede bireysel sorumluluktan toplumsal sorumluluğa doğru bir görev sıralaması yapılmaktadır. Çünkü bir toplumda dirlik ve düzenin sağ-lanması ve korunması, bireylerin görev ve sorumluluklarını yerine getirmeleriyle müm-kündür. Sağlıklı bir toplumsal yapı, görev bilincine sahip, önce kendisini düzeltmeye çalışan fertlerden oluşur. Âyet-i kerimede müminlerden istenen budur.
Bazı âlimlere göre, Kur’an’ın emri bi’l-maruf hakkında en kuvvetli âyeti budur. Bu âyette geçen “enfüseküm”, yani “kendiniz” kelimesi ile kastedilen, bütün mü-minlerdir. Çünkü Müslümanlar, İslamî bilincin bir gereği olarak tek vücut gibidirler. Nitekim Tevbe sûresinin 71. âyetinde de bu görev ve sorumluluk şöyle hatırlatıl-maktadır:
“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülük-ten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Bu durumda yukarıda zikrettiğimiz âyete şöyle mana verilebilir: “Ey Mü’minler! Siz kendinizle ve dindaşlarınızla ilgilenin ve onları vaaz ve nasihatle ıslah edin, on-lara Allah’ın emir ve yasaklarını anlatın. Hem kendiniz ve hem de din kardeşleriniz istikamette olursanız azıp-sapmışlar size zarar veremez (Konyalı M. Vehbi, Hulasatü’l-Beyan, IV/1341-1342).
Diğer bir ifadeyle, “Siz hidayet üzere olur, Rabbinize hakkıyla iman eder, emret-tikleri ve yasakladıkları hususlarda ona itaat eder, helâl kıldığını helal, haram kıldığı-nı haram bilir, kendinizi ıslah eder, salih amel işler, Rabbinizin rızasını kazanıp ona yakınlık sağlayacak işler yapar; iyiliği emreder, kötülükten nehyederseniz; o zaman azıp-sapmışlar size zarar veremez.”
Şüphesiz bu âyet-i kerimeden, “Kimse kimseye karışmasın, herkes kendini dü-zeltsin, başkalarının yanlışları beni ilgilendirmez” gibi bir anlam çıkarmak doğru de-ğildir. Konuya ilişkin âyetlerin bütününü birlikte değerlendirdiğimizde anlaşılması gereken mana şudur: Herkes kendine, ailesine ve çevresine karşı görev ve sorum-luluklarını yerine getirmekle yükümlüdür; iyiliği emretme, kötülükten sakındırma da bu göreve dâhildir. Kişi bütün bu vazifeleri yaptıktan sonra başkalarının yoldan sapması ona zarar vermez.
Rivayete göre Hz. Ebû Bekir (r.a.), bazı Müslümanların zamanla bu âyeti, nemelâzımcı bir anlayışa neden olabilecek şekilde yorumlamaya kalkıştıklarını gö-rünce, onlara şöyle demiştir: “Ey insanlar! Siz bu âyeti okuyor ve gerçek anlamının dışında yorumluyorsunuz. Ben Resûlullah’tan şöyle işittim: İnsanlar bir kötülüğü/ haksızlığı görür de değiştirmezlerse, yüce Allah hepsine birden ceza verir. Bunun için iyilikleri emredip kötülüklerden sakındırınız. Bu âyeti yanlış anlayarak, aldanıp da hiç biriniz “Neme lâzım, ben kendime bakarım, gerisi beni ilgilendirmez”, de-mesin. Vallahi, ya iyiliği emredip kötülükten sakındırırsınız, ya da Allah, üzerinize kötülerinizi musallat eder de onlar size en kötü azapları yaşatırlar. Sonra da iyileriniz dua eder ama duaları kabul edilmez.” (Tirmizî, “Tefsir”, 6) buyurdu.
Bu konuda insanların yaptıkları yanlışlıklardan birisi de kendi görev ve sorumlu-luklarını yerine getirmedikleri halde, sürekli olarak başkalarını eleştirmeleridir. Yüce Allah, böyle davrananları işte bu âyet-i kerimesiyle uyarmakta, onlara sorumluluk-larını hatırlatmaktadır. Unutulmamalıdır ki, bireysel ve toplumsal kimliğin koru-nabilmesi görev ve sorumlulukların karşılıklı olarak yerine getirilmesiyle mümkün olur.