Arapça, tatmin olmayı ifade eden bir kelime. Nefsin, huzur, sükun ve istikrara kavuşması hali. Üns sebebiyle, nefsin kendisini rahat hissetmesi, Kur’an da, Fecr suresinin son ayetlerinde bu durumdaki nefse işaret vardır. “Ey huzura ulaşmış nefis. Rabbına dön. (O senden) razı, (sen de ondan) razı olarak, gir kullarımın içine, gir cennetime” (Fecr/27-30).
“Kalpler ancak Allah’ı zikretmek (anmak) ile itmi’nana (huzura) erer” (Rad/28) Tumâ’nine yüksek bir haldir. Bu, kulun imanının güçlenmesi, aklını tercih etmesi, ilminin derinleşmesi, zikrinin saflaşması, hakikatinin sabitleşmesidir. Üç çeşit tuma’nine vardır. 1. Avammınki; Allah’ı zikrettiklerinde, huzur bulanlar. Onların bu zikirden nasibi, rızk genişlemesi ve afetlerden kurtulmak şeklindeki dualarının kabulüdür. Bu da, Allah’tan başka meneden, kurtaran olmadığına duyulan iman huzuru şeklindeki nefs-i mutmainne”dir. 2. Seçkinlerin tuman’iniyyeti, bunların tumaniniyeti, kazasına rıza, belasına sabır, ihlaslı olmak, takvaya yapışmak ve sükûnete ermekle olur. Bunlar, Kur’an-ı Kerim’deki “Allah takvalı olanlar ve muhsinlerle beraberdir”, (Nahl/128) ayetindeki mana doğrultusunda itmi’nana ermişlerdir. “Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara/153) ikinci grup, faallerini görerek itmi’nana kavuşmuştur. 3. İleri derecedeki seçkinlerin itmi’nânı: Bu idrak edilemiyen bir yüceliktir. Üçüncü gruba, mensub olanlar, sırlarının itmi’nânı takdir edemeyeceğinin farkındadırlar. Yani, itmi’nanda boğulmuş olanlardır. “Leyse kemisli-hi”deki bilinmezliği, bu grup hal olarak yaşar. Tuma’niniyetleri müşahedeyi gerektirir.