İnsanoğlu, yeryüzünde yaşamın başladığı ilk dönemlerden itibaren merak duygusu ile dolu olarak yaşamıştır. Bu duygu insana var olan çevreyi ve canlıları tanıma imkânı sağlamış, insanoğlu öğrenmiş ve kendisine tecrübeler kazandırmıştır. Beraber yaşadığı canlıları gözlemlemiş, kendisinde olmayan veya eksik bulunan birtakım yetkinlikleri, o özelliklere sahip bulunan canlılardan hareketle hayatına tatbik etmeye çalışmıştır.
İnsanoğlunu yeryüzünde etkileyen en önemli canlılardan birisi kuş olmuştur. Kuşların kanatları vasıtası ile gökyüzünde rahatlıkla uçabilmeleri, herhangi bir tehlike anında uzaklaşabilmeleri ile kadim dinlerin yaratıcı ilahlarının gök’te olduğu düşüncesi sonucunda insanların gökyüzüne ulaşabilme, yaratıcıya kavuşabilme fikri insanlarda gökyüzünde uçma düşüncesini bir tutku haline dönüştürmüştür.
Tarihi süreç içerisinde yaşadıkları dönemin imkanları doğrultusunda gökyüzünde uçabilmek için birçok girişimi başlatmıştır. Bu hususta kuşların kanatlarından etkilenerek kanat yapma ve bu kanatlar sayesinde uçabilme hayali insanoğlunun gökyüzünde uçabilme macerasının ilk adımları olmuştur.
Nitekim tarihte ilk defa 1002 yılında İmam Cevheri kendisine uçabilmesi için bir kanat yapmış ve camiînin damından aşağıya atlamıştır. Bu girişimi her ne kadar olumsuz sonuçlansa da uçmadan önce söylediği şu sözler tarihe geçmiştir ve bu girişimi ile yüzyıllar sonra Leonardo da Vinci’ye de ilham olmuştur.
“Ey ahali benim yaptığım buluşu şimdiye kadar kimse yapmamıştır. Sizin gözlerinizin önünde şimdi uçacağım. Dünyada yapılacak en mühim şey göklere uçmaktadır. Ben de onu yapacağım”
İmam Cevheri’den yaklaşık yüzyıl sonra sultan II. Kılıç Arslan’ın Bizans başkenti İstanbul’u ziyareti sırasında Müslüman olan Siraceddin Selçuklu sultanın şerefine içi hava dolu elbisesi ile uçma girişiminde bulunmuş fakat bu girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Tarih boyunca birçok kimsenin hayallerini süsleyen, girişimler başlattığı ve başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen ilk defa Hazârfen Ahmet Çelebi, üzerine hayaller kurulan ve tutku ile bağlanan uçma girişimini başarılı bir şekilde sonuçlandırmıştır. Uzun yıllar, icâd ettiği kanatlar ile Okmeydanı’nda birçok kez başarılı bir şekilde uçuş gerçekleştiren Hazârfen Ahmet Çelebi son olarak lodos rüzgarına karşı 1630 yılında Galata kulesinden Üsküdar Doğancılar Meydanına uçmuştur. Padişah IV. Murad bu olayı Sinanpaşa köşkünden bizzat seyretmiş ve Hazârfen Ahmet Çelebi’yi bir kese altınla ödüllendirmiştir fakat daha sonra Cezayir’e sürgün edilen Ahmet Çelebi burada vefat etmiştir.
Lagari Hasan Çelebi’de keza IV. Murad döneminde, padişahın kızı Kaya Sultan’ın doğduğu gece bir rokete binerek gökyüzüne uçmuş, her kademede aşağıya inerken fişekler patlatarak şehri aydınlatmış ve tarihe geçmiştir.
İlerleyen yıllarda Avrupa’da bilimsel gelişmelerin ilerlemesi ile birlikte Balonculuk teknoloji gelişmiş ve balon uçuşu sosyal ve askeri alanda kullanılır hale gelmiştir. Nitekim Osmanlı havacılık tarihi ilk olarak Balonculuk faaliyetleri ile başlamıştır. Nitekim Mayıs 1875 tarihli The Times gazetesinde yayınlanan bir mektupta, “Osmanlı Devleti’nin bilim ve sanatta geri kaldığı fikri kabul edilse de, ilk havacılık tecrübesinin başarıyla gerçekleştirildiği” yazılmıştır. Osmanlı topraklarında balonla ilk uçuş Kahire’nin Özbekiye mahallesinde gerçekleştirilmiştir. Devletin ilk olarak havacılığın bir politika olarak benimsenmesi ise II. Abdülhamid tarafından Fransa’ya balon siparişi olarak başlamıştır.
Balonlar askeri gözetleme ve keşif amaçlı uzun yıllar kullanılsa da bilimsel gelişmelerin başlaması ve uçak teknolojisinin gelişmesi ile birlikte balon faaliyetleri azalmış ve sadece basit işlerde kullanılmıştır.
Osmanlı ülkesinde ilk pervane motorlu uçuş 1909 yılında gerçekleşmiştir. Baron de Catters, Voisin tipi tayyaresi ile İstanbul’a gelerek burada uçuş gösterilerinde bulunmuş ve başta Osmanlı erkânı olmak üzere halk ve askeriye bu durumdan oldukça etkilenmiştir. Gerçekleşen bu olaydan sonra Osmanlı ordusunda havacılığa merak başlamış ve Ali Fethi Okyar Paris’e, Enver Bey ise Almanya’ya askeri ateşe olarak gönderilmiş ve havacılıkla ilgili bilgi toplamaları istenmiştir.
Osmanlı Devleti var olma mücadelesi verdiği, içeride ve dışarıda birçok sorun ile yüzleştiği bu döneme rağmen havacılık faaliyetleri hususunda asla tereddüt etmemiş gereken özveriyi ve emeği bu konuda çalışma ve girişimlere vermiştir. Özellikle de bu dönemde Osmanlı ordusunun muhtelif cephelerde savaşlarda bulunması ve Osmanlı ordusunun düşman keşif uçakları tarafından zor durumda kalmaları sonucunda ortaya çıkan bu zafiyetin giderilmesi için ordu da hava unsurlarının muhakkak kullanılması gerektiği ortaya çıkmış ve bu hususta çalışmalar başlatılmıştır.
Yb. Süreyya İlmen Bey’in önerisi ile Havacılık Komisyonu kurulmuş ve Süreyya Bey’e Havacılık Mektebi kurması için görev verilmiştir. İlk Osmanlı havacıları olan Yüzbaşı Fesa ve Teğmen Yusuf Kenan Fransa’daki Bleriot Okulu’na pilotaj öğrenimine göndermiştir.
Birinci Dünya Savaşı’na gelindiği zaman Müttefiki olduğumuz Alman Subaylar Türk Hava Kuvvetleri’nin yönetimini üstlenmişlerdir. Özellikle Yüzbaşı Serno, Hava kuvvetleri komutanlığı yapmıştır. Yeşilköy’de bulunan tesis büyütülmüş, pilot ve teknisyenlerin eğitimleri organize edilmiş, uçuş meteorolojisi ve motor bakımı müdürlükleri de kurulmuştur. Birinci Dünya Savaşı içerisinde toplam 450-460 uçak Osmanlı Ordusunda görev yapmıştır. Osmanlı Devleti’nin savaştığı bütün cephelerde hava gücü kullanılmıştır.
Cumhuriyet’in ilanı sonrasında devletleşme ve askeriyeyi güçlendirme politikalarının bir gereği olarak Osmanlı döneminde başlayan havacılık faaliyetlerine hız kesmeden devam edilmiştir. Cumhuriyet erkânı da havacılık faaliyetlerinin önemine vâkıf olmuş bu hususta 1923’te Vecihi Hürkuş ve arkadaşlarının Halkapınar Tayyare Atölyesinde Vecihi K-VI uçağının imalatı ile milli uçağımız üretilmiştir. Özellikle de Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları “İstikbal göklerdedir.” ifadesi ile havacılık için gereken kararlığı ve inancı sağlamışlardır. Bu dönemde Sabiha Gökçen Türkiye’nin ilk kadın pilotu olarak tarihe geçmiştir.
1926 yılında Kayseri Teyyare Fabrikası kurulmuş ve 1939’a kadar 212 adet uçak üretilmiştir. Ardından Etimesgut Teyyare Fabrikası kurulmuş ve 1950 yılına kadar THK-1’den THK -16’ya kadar özgün projeler ve planörler üretilmiştir.
1933 yılında Türk Hava Yolları kurulmuş ve bu dönemde Nuri Demirağ öncülüğünde Uçak Fabrikası kurumuştur. Bu dönemde devlet tarafından uçakların ihtiyacı için bağış toplanırken, Nuri Demirağ şu sözü ile tarihe geçmiştir: “Benden bu millet için bir şey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim.”
Nuri Demirağ öncülüğünde faaliyet gösteren fabrika başta Türk Hava Kuvvetleri ile Türk Hava Yolları’na gerekli uçak üretimini ve altyapı desteğini verdi.
Bu dönemde Küresel sistemin ve aktörlerinin Türk devleti üzerindeki baskıları neticesinde Nuri Demirağ girişimlerine karşı devlet eli ile olumsuz politikalar izlenmeye başlanmıştır. Nitekim İspanya, İran ve Irak’tan alınan siparişler engellendi; elde kalan uçaklar hurdacıya satıldı. Fabrika ve araziler istimlak edildi.
Yaşanan tüm bu olaylar Türk Havacılık Tarihi’ne kara bir leke olarak geçti ve Türk Devleti tüm bu yaşananların diyetini uzun yıllar havacılık sektöründe dışa bağımlılıkla ödemiştir.