Birçok yerde arkeolojik kazıya dahi ihtiyaç göstermeden Sibirya’da Kem (Yenisey) ırmağının yukarı ve orta kesiminden Tuna ırmağına kadar uzanan geniş bozkırlarda çok sayıda kurgan ve konaklama yerleri bulunmuştur. Bilhassa Kem, Ob, Ertiş ırmakları boyu ile Altaylar (Altın Yış)’da açılan kurganların sayısı diğer bölgelerden daha fazladır. Bu kurganlar, hâlâ bu bölgelerde yaşayan Türkler’ce ata mirası olarak mukaddes addedilmeleri sebebiyle herhangi bir tahribata uğramadan günümüze kadar bozulmadan gelebilmişlerdir. Avrasya bozkırlarında eski Türkler’e ait kurgan ve konaklama yerlerini kronolojik olarak aşağıdaki şekilde bir tasnife tâbi tutacağız.
Taş Çağı (Ġ.Ö. 10. binden M.Ö. 1700 yıllarına kadar)
Bu çağ da kendi içinde bir tasnife tâbi tutulabilir:
Geç Kaba-Taş Çağı: Bu dönemden Afont Dağı kalıntıları bulunmuş olup, İ.Ö. 10.000 yıllarından kaldığı tahmin edilmektedir.
Yontma-Taş Çağı: İ.Ö. 8000-3000 yıllarına ait bu çağdan çeşitli eserler günümüze kalmıştır.
Taş-Bakır Çağı: Bu çağdan kalan Afanesyevo Kültürü oldukça önemlidir. Afanesyevo kültürü Altay-Sayan dağlarının kuzeybatısındaki bozkırlarda bugünkü Minusinsk denilen bölgede ortaya çıkarılmıştır. İ.Ö. 2500-1700 yıllarına ait bu kültürde ilk defa olarak koyun kemikleri at kalıntıları ile bir arada çıkmış olup, koyunun Türkler’ce İ.Ö. 2500 yıllarından itibaren bilindiğini göstermektedir.
Maden Çağı
Tunç Çağı
Andronova Kültürü: İ.Ö. 1700-1200/1000 yıllarına ait olduğu öne sürülen bu kültür, Afanesyevo kültür bölgesinde yani Minusinsk’te ortaya çıkarılmıştır.
Tuva (Tuba) Tuncu Kalıntıları: Günümüzde Tuva/Tuba adı verilen Uluğ Kem bölgesinde bulunan bu kalıntılar İ.Ö. 2000-700 yıllarına aittir. Bu kültür kalıntıları Orta Asya’nın çok yerinde Türkler’in ataları olarak kabul edilen Ting-Lingler’e aittir.
Kazak Tuncu Kalıntıları: Bu kalıntılar İ.Ö. 2000-700 yıllarına aittir.
Karasug Kültürü: İ.Ö. 1300-700 yıllarına ait olup, Köğmen dağları, Kem/Yenisey, Kemçik, Uluğ-Kem, Abakan ırmağı çevresinde yani Afanesyevo ve Andronova kültürleri gibi aynı bölgede yani Minusinsk’te ortaya çıkmıştır. İ.Ö. 1400-1300 yıllarına doğru doğudan bölgeye göç eden Ting-Lingler, tarihî devirde Asya’da Türkçe konuşan bütün boyların ataları olarak kabul edilmektedirler. Ting-Ling adı bu boyların sahip oldukları dört tekerlekli, üzerlerine çadır (yurt) kurulabilen yüksek arabalarından dolayı verilmiş olup, daha sonraları Çin kaynakları bu Proto Türkler’den kağnılı manasına gelen Kao-ch’e adıyla bahsedeceklerdir.
Karasug kültürü, İ.Ö. 700 yıllarından itibaren Sibirya bölgesine, Baykallar’a, Moğolistan ve Yedi-su havzalarına yayılmış ve buradaki kültürlere tesir etmiştir.
Yassı Mezarlar Kültürü: Baykal Gölü’nün güneydoğusunda Ötüken Dağları (Hangay), Selenge, Orkun, Temir ırmakları ve Baykal Gölü çevresinde İ.Ö. 1000 yıllarına doğru ortaya çıkan yassı taşlı mezarlar kültürü Geç Tunç Çağı devrinden kalmadır. Bu kültür Uygur Türkleri’nin ataları kabul edilen kuzeyli Ting-Lingler’in esridir. Köğmen Dağları’nın güneydoğuya devamı olan Ötüken (Hangay) Dağları, Köğmen Dağları bölgesiyle beraber Türk dünyasının en eski merkezlerinden biridir. Burada ortaya çıkan bu kültür, Minusinsk bölgesinde ortaya çıkan Tagar Kültürü ile büyük benzerlik göstermektedir.
Demir Çağı
Uyuk (Tuva) Kültürü: İ.Ö. 700-200 yılları arasında ortaya çıkmış olup, İ.Ö. 200 yıllarından itibaren Şurmak Kültürü’ne dönüşecek ve bu kültür İ.S. 300 yıllarına kadar devam edecektir. Uyuk/Şurmak kültürlerinin de merkezi gene Uluğ Kem bölgesidir.
Tagar Kültürü: İ.Ö. 700-İ.S. 100 yılları arasında Köğmen Dağları, Kem, Kemçik, Uluğ-Kem ve Abakan Irmağı çevresinde ortaya çıkmıştır. Minusinsk adını da verdiğimiz bu bölgeye İ.Ö. 700-600 yıllarında Kağnılı Türkler’den Ting-Ling boylarının yeni bir göçü vuku bulmuş ve bölgede hâkim Karasug Kültürü, Tagar Kültürü’ne inkılâp etmiştir.
Esik/Eşik Kalıntıları: 1969 Martı’nda Kazakistan’ın merkezi Alma-Ata’ya 50 km uzaklıktaki Esik Avdanı (Kapı Kazası)’nda yapılan hafriyat 1970 Martı’nda sonuçlanmıştır. Kazakistan İlimler Akademisi üyesi Kemal Akışev’in başkanlığında Kazak bilim adamları tarafından yapılan hafriyatta üzerinde tamamen altınla işlenmiş bir zırh bulunan bir erkek cesedi ile 4000 parça altın eşya çıkarılmıştır. Esik kalıntılarının bulunduğu coğrafî saha Isık-göl çevresi, Alatağ, İli Vadisi, Çu-Talas ırmakları arası Kuz-orda ve Taraz çevresinden ibarettir. Esik mezarlarında çıkarılan kültür ve İli Vadisi’ndeki Sakai devri mezarları ve Altay/Altun-yış dağlarındaki Pazırık devri mezarları arasında ırk ve kültür bakımından birçok ortak nokta bulunmaktadır.
Köğmen Dağları’ndan güneybatıya doğru Batı Altay, Tarbagatay, Tanrı Dağları/Tien-schan ve Alatağ silsileleri birbirlerine paralel olarak Isık-göl’e kadar uzanmaktadır. Bu dağları kuzey etekleri boyunca bozkırlar ve yaylalar uzanmakta ve çok eski zamanlardan beri Türkler’in yurdu olarak bilinmektedir. İ.Ö. 176 ve 43 yıllarında Uygurlar Isık-göl’ün kuzeyinde, Kırgızlar, Isık-göl’ün 200 km kadar kuzeybatısında yaşamakta idiler. Talas Irmağı vadisi Kırgızlar’ın merkeziydi. Milattan önceki yüzyıllarda Kağnılı boyların, Uygur ve Kırgız gibi çeşitli Türk topluluklarının buluştuğu yer olarak bilinen bölge, İ.Ö. VI.-III. yüzyıllarda Sakai adı verilen Orta Asyalı konar-göçerlerin yurdu idi. İ.Ö. III. yüzyıllara doğru aynı bölgede Çin kaynaklarında K’ang-kü ve Wu-sun olarak geçen boylar görülmeye başlar.
Esik mezarlarında (İ.Ö. V.-IV. yüzyıl) gümüş bir kap üzerinde Kök-Türk harflerinin arkaik şekli olan harflerle yazılmış kalıntılar bulunmuştur. Esik mezarlarının çoğu yağmalanmış olmakla beraber, bölgenin güneyinde hiç bozulmamış bir şekilde 16 yaşındaki bir delikanlıya ait bir mezar ortaya çıkarılmıştır. Gencin üzerindeki eşyalar konumuz açısından oldukça önemlidir. Börkün üstünde dağ keçisi motifi derhal göze çarpmaktadır. Ayrıca mezarda bulunan dört bin kadar altın levhalar üzerinde genellikle, at, dağ keçisi, geyik, kaplan, pars, kurt ve yırtıcı kuşlara ait resimler görülmektedir. Esik buluntuları ile Tagar Kültürü ve Altaylar’daki Çulışman Irmağı kıyısındaki Kumurtuk kalıntıları arasında benzerlikler oldukça fazladır.
Taştık Kültürü: İ.Ö. 300-İ.Ö. 400 yıllarına ait olup, Köğmen Dağları, Kem, Kemçik, Uluğ-Kem, Abakan Irmağı çevresinde ortaya çıkmıştır. Taştık Kültürü kalıntıları arasında çeşitli küçük hayvan heykelleri ve tasvirleri arasında dağ keçisi motifi oldukça çok sayıda görülür. Bu heykel ve tasvirler arasında Kök-Türk Kağan tamgasına benzer şekilde yanında bayrak direklerine dikilen dağ keçisi heykelleri de dikkati çeker. Bu kültürün yaratıcıları İ.Ö. 300 yıllarına doğru doğudan gelen Kağnılı Türk boylarıdır. Tagar Kültürü’nü Taştık Kültürü hâline inkılâp ettiren bu boylar kısa bir zaman içinde bu kültürü bölgede Türkçe konuşan bütün topluluklara yaymıştır. Kiselev, Taştık Kültürü’nü doğrudan doğruya Kırgız ve Kök-Türk kültürlerinin öncüsü olarak kabul eder.
Mayemir ve Pazırık Kültürü: Heredotes’te Argyppoi olarak zikredilen ve Türk olarak tahmin edilen boylarla Kağnılı Türk boylarına atfedilen Pazırık, Şibe ve Mayemir kültürleri Altun-yış (Altay) Dağları, Yarış (Çungarya) Yaylası, Tarbagatay Dağları, Kara İrtiş ve Yumar (Ob) Vadileri çevresinde ortaya çıkmıştır. Köğmen bölgesinde ortaya çıkan Taştık Kültürü, Altay bölgelerinde Mayemir Kültürü’ne inkılâp etmiştir. Taştık Kültürü’nü, Altay bölgesine taşıyan boylar Köğmen Dağları bölgesinden gelmiş olup, Pazırık mezarları İ.Ö. IV-İ.S. II. yüzyıllardan kalmadır.
Pazırık mezarları ilk defa olarak 1929 yılında S. I. Rudenko ve M. P. Greyaznov adlı iki Leningradlı bilim adamı tarafından ortaya çıkarılmıştır. İlk mezar, Sibirya’da 1600 m yükseklikteki Ulagan Vadisi’nde bulunmuştur. Pazırık denilen bu yerde yapılan kazılar sonunda tamamen donmuş şekilde, bozulmamış Pazırık mezarı içindekilerle birlikte ortaya çıkarılmıştır. Rudenko daha sonra 1947-1949 yıllarında bir heyetle bölgeye tekrar gelerek dört mezar daha ortaya çıkardı. Pazırık mezarlarından İ.Ö. IV.-II. yüzyıllardan kalma halılar, giyim eşyaları, ayakkabılar, bir tören arabası, mumyalanmış kadın ve erkek cesetleri, süslü ve zengin koşum takımları ile donanmış atlar, çeşitli aletler, müzik aletleri ortaya çıkarıldı. Diğer yandan Potapov, İ.Ö. 176 ve 43 tarihlerindeki Çin kaynaklarında bu bölgede Uygurlar’ın bulunduğuna dair kaydı dikkate alarak bu mezarların Uygur Türkleri’ne ait olabileceklerini ileri sürmektedir.