Konumuzun kilit noktasını oluşturan diğer bir kavram ise tu-tumdur. Tutum kavramı, bireyin çevresinde gördüğü olgu, olay ve nesnele-re karşı ortaya koyması beklenilen tepkiyi ifade eder. Tutum konusunda yapılan tanımlar oldukça fazladır. Psikologlar, sosyologlar ve davranış bi-limciler tutum tanımı yaparken kendi alanlarına ilişkin tanımlar yapmışlar-dır. Bu durum sonucunda pek çok tutum tanımı ortaya çıkmıştır.13 Bu tanım-lara bakılarak genel bir tutum tanımı vermek gerekirse: “ Tutum; bireyin bir nesne, kişi ya da durumla ilişki kurma anında davranışa geçme öncesinde aldığı tavır, ortaya koyduğu duruş, başka bir deyişle eyleme hazırlanma ya da hazır durma halidir.”
Tutumların zihinsel, duygusal ve davranışsal olmak üzere üç boyutu vardır ve bu ögeler arasında bir uyum ve iç tutarlılık söz konusudur.15 Bir nesneye ilişkin tutuma bakıldığı zaman, o nesneyle ilgili bilgi ve inançları-mız bilişsel bileşeni oluşturur. Bu nesne hakkındaki duygu ve değerlendir-melerimiz ise, duygusal bileşeni oluşturur.16 Duygusal bileşen ve davranış-sal bileşen arasında yakın bir ilişki vardır. Bunun sebebi ise, bir tutum dav-ranış olarak ortaya çıkmadığı sürece bu tutumun arkasındaki duygusal du-rumu anlamanın zorluğundan ileri gelmektedir. Bireyin bir nesneye olan duygusal tutumunun nasıl olduğunu anlayabilmek için, o duygusal tepkinin davranış olarak sergilenmesi gerekir. Tabii olarak da bu duygusal tepkinin oluşmasına bazı toplumsal ve çevresel etkenlerin de önemli etkilerinin oldu-ğu da göz ardı edilmemelidir. Bu üç bileşen tutumların oluşmasındaki temellerdir. Kişinin bir nesneye olan tutumu, o nesneye olan bilgilerinin, inançlarının ve duygularının birleşiminden davranışsal olarak ortaya çıkma-sının oluşturduğu bir bütünden ibarettir. Örnek olarak; korktuğumuz veya sevmediğimiz bir hayvanla karşılaştığımızda ona karşı verdiğimiz tepki, anında olan bir korku sonucu olarak değil, ona karşı önceden sahip oldu-ğumuz korku duygusundan kaynaklanmaktadır.
Tutumlar doğuştan getirilmeyip, sonradan öğrenilirler. Dolayısıyla tu-tumların öğrenilmesinde sosyalleşme sürecinin içinde yer aldığı görülmek-tedir. Bireyin bir nesneye karşı geliştirdiği olumlu veya olumsuz tutumlar o nesneye yönelik deneyimlerinden kaynaklanır. Bu deneyim ve tecrübenin yaşanmasında doğduğu ve büyüdüğü çevre, cinsiyet farklılıkları, almış ol-duğu eğitim ve daha sayabileceğimiz pek çok faktör bireyin hayatında önemli rol oynar.
Tutumlar bireyin hayatı boyunca onu farklı nesnelere karşı tavır alma-sında etkileyen kuvvetli bir güçtür. Çocuğun okula karşı, öğretmene karşı, derse karşı olan tutumu çocuğun ilerideki başarısı için oldukça önem arz etmektedir. Yine öğrencinin öğretmene karşı olan tutumu, onun derse karşı olan ilgisini belirlemektedir. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi açısından olaya baktığımız zaman; öğretmeni ile arasında oluşan sevgi bağı çocuğun derse olan ilgisini arttırmakta ve derse katılımını olumlu yönde etkilemek-tedir. Dolayısıyla öğretmene ve derse karşı olumsuz tutum sergileyen öğ-renci ise tam tersi bir durum yansıtacaktır. Din kültürü ve Ahlak Bilgisi der-sine olumlu tutum sergileyen öğrencinin, dini ve ahlaki davranışları da iler-leme kaydedebilecektir.19 Bu açıdan öğrencilerin Din Kültürü ve Ahlak Bil-gisi dersinin konularına olan tutumlarını bu bağlamda değerlendirmeyi göz ardı etmemek gerekir. Zira her öğrencinin derse yaklaşımı aynı oranda ol-mamaktadır. Çünkü her birinin derse olan tutumu okul, aile, öğretmen vb. gibi değişkenlere bağlı olarak farklılık gösterebilmektedir. Eğitim ve öğret-min yararlı ve verimli olması için tutum ve davranışların nasıl olduğunun da bilinmesi gerekir. Çocuğun nasıl davranması gerektiğini belirleyen tu-tumlar akıl ve duyguların ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Akıl bilginin öğrenilmesi ve anlaşılması noktasında önem taşırken, duygularla da bu bil-gilerin yaşanması gerçekleşmektedir. Bunun sonucu olarak da duyguların, harekete geçirilmesi önem taşımaktadır. His ve duygulara hitap ederek akılda bulunan bilgilerin harekete geçirilmesi gerekmektedir.
İnsanlar, duyguları ve inançlarıyla hareket etmektedirler. Din, insan için olduğundan ve insanlığın bir problemi olduğundan insanı ilgilendiren bir konudur. Aynı zamanda din de bir tutum konusudur. Bu sebeple insanların dine karşı farklı tutumlar geliştirmeleri pek tabii bir olgudur. Dini tutumu ise; kişinin dinle ilgili duygu, düşünce ve davranışlarının bütününü oluş-turmaktadır.21 İnanç, tutumların bilişsel ögesinde yer alır. İnanca duygusal ögeler de katıldığı zaman, inanç tutuma dönüşür. Her tutumda inanç var iken, her inanç tutum oluşturmayabilir.22 Dini bilgilerin bilinmesi ve bunlara olan inanç bilgi boyutunu, bu bilgilere karşı hissedilen sevgi ve isteklilik duygu boyutunu, bunların birleşiminin davranışsal olarak ortaya çıkması ise; dini tutumun davranışsal boyutunu ortaya çıkarmaktadır. Örneğin; bir kimsenin Kur’ an-ı Kerim’ in Allah’ın kelamı olduğunu bilmesi, Kur’ an-ı Kerim okuyan birini dinlediğinde güzel olan farklı duygular hissetmesi, içinde beliren o eşsiz güzellik ve sevginin bilincinde olmasının sonucunda bu kişinin Kur’ an-ı Kerim okumaya ve dinlemeye olumlu tutum geliştirdiği görülecektir.
Tutum kavramının eğitim için oldukça önemli bir kavram olduğunu ifade etmiştik. Belki de özelde ilk tutum edinimindeki, genelde ise eğitimin-deki rolü açısından çocuk için ailenin de öncelikli bir önemi haizdir. Çocukların tutumlarının belirli bir yaşa kadar ailede şekillendiği tartışılmaz bir gerçektir. Çocuğun dine karşı geliştirmiş olduğu olumlu veya olumsuz tutumun kaynağı da ilk eğitiminin gerçekleştiği aile ortamıdır. Çocuğun din dersine olan ilgisinin fazla olmasının en büyük etkenlerinden birisi ailedir. Yapılan pek çok araştırmaya göre; daha gelenekçi ve eğitim düzeylerinin düşük olduğu ailelerde dine karşı olan ilgi daha yüksek iken, eğitim düzeylerinin yükselmesi ile ailelerin dine karşı olan ilgilerinin azaldığı görülmektedir. Dolayısıyla öğrencilerin tutumları da bu sebebe bağlı olarak farklılaşabilmektedir.
Tutumların oluşmasında duygusal ögenin daha ağır bastığı ortamlardan biri de aile ortamıdır. Birbirlerine sevgi bağı ile bağlanan ve aynı ortamı paylaşan aile üyeleri, aynı ortamda iken, davranışlar konusunda daha esnek davranan bir birey halini almaktadırlar. Örneğin; dışarıda iken herhangi bir durum karşısında bireye verilen tepki, bireyin bu tepkiyi kabul etmemesi ve bunun sonucu olarak karşıdaki kişiye olumsuz bir tutum geliştirebilecekken, aile üyelerinden biri aynı söz ya da davranışı yaptığında, arada kırgınlık olmasın diye bazı yanlışlara boyun eğdiği görülmesi yaşanan gerçeklikler-dendir.
Arzu Doğan
SAMER