Arapça, kulluk demektir. Seyyid Şerif Cürcânî bu terimi, ahidlere vefalı olmak, İslâm’ın çizdiği sınırları muhafaza etmek, mevcud olana razı olmak, elden çıkana da sabretmektir, şeklinde tanımlar. Yine bir tarife göre üç türlü ubûdiyyet söz konusudur: 1) Nefsin nevasına uymaktan sakınmak, 2) Nefsi, te-mennîlerle oyalanma’dan kurtarmak, 3) Rabbisinin emrine boyun eğmek. Ubudiyetin nihayetinin hürriyet olduğu kaydedilir. Ayrılık durumunda olan kişi, Allah’a kul olarak, vuslata eren ise hür olarak ibâdet eder. Vuslat durumunda olan kulun kalbi, Allah’tan gayri herşeyin tahakkümünden kurtulmuştur. O, bu haliyle mâsivanın değil Allah’ın kulu olmuştur sadece.
Mazhar-ı feyz-i ubûdiyyet olandır insan
Yoksa ma’nfde kişi seki ile insan değil.
Gâlib Dede