Uhud’a Doğru Koşmak

3 mins read

“O gün cennetliklerin kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer daha güzeldir.” (Furkân, 25/24)

“Ah! Cennetin kokusu!” diye mırıldandı; sonra dudakları titreyerek arkadaşı Sa’d bin Muâz’a, “o koku, biliyorum ki, Uhud’un yanında beni bekliyor” diyebildi. Bu sözler Enes’in sözleriydi, Nadr oğlu Enes’in. Uhud savaşının en şiddetli anlarıydı. Gözleri dolmuştu Sa’d’ın. Çünkü Enes’in, Bedir’i kaçırdığını, o günden beri şehit olma arzusu ile yandığını biliyordu. Şimdi Enes, Uhud dağının eteklerine doğru yürüyordu, hayır yürümek denemezdi buna, koşuyordu.

Toz, toprak, taş, mızrak, birbirine karışmıştı. Göz gözü görmüyordu, bağırışlar, iniltiler, kılıç sesleri savaşın şiddetini kulaklara fısıldıyordu. Bir taraftan dünya ar-zusuyla ağızlardan dökülen ‘Zafer Hübel’in’ yaygaraları, diğer taraftan gönüllerden taşıp gelen ‘Allahu ekber’ nidaları! Yerden yükselen toz bulutu genizleri yakıyor, güneş, susuzluk ve tozun etkisiyle, yutkunmak ve nefes almak imkânsız hâle geli-yordu. Enes bu hengâmede Uhud dağına ilerliyordu, kimse alıkoyamıyordu, onu yolundan.”

Bu, İslam tarihinden bir alıntı, güvenilir kaynaklarda geçiyor. Olayı aktaran, ya-zık ki, anlatımını tam burada kesiyor. Anlatan kişi, olayın kahramanı Enes’in yeğeni küçük Enes’ten başkası değil. O, amcasının adını gururla taşımış olmalı. ‘Enes’e ne oldu?’ diye merak etmeden yapamıyoruz. Bereket versin, yeğeni Enes, amcasının Uhud’a doğru ilerleyişini anlatmayı, ufak bir notla bitirmeyi uygun bulmuş. Hüzün-lü; ama mağrur bir not, bu: “Amcamın cesedinde seksenden fazla kılıç, ok ve mızrak yarası vardı. Öyle ki halam amcamı sadece parmak uçlarından tanıyabilmiş.” Böyle anlatıyor, amcasının durumunu.

Enes, Uhud’a koşarken, hiçbir şeye aldırmadı. O sadece Uhud’a mı koşuyor-du? Hayır! Herhalde o, Uhud’un ardında kokusunu duyduğu cennete koşmuştu, Allah’ın rızasına koşmuştu. Bazıları gerçeği görmemekte, duymamakta ısrar ederler-ken, Enes gerçeği hem görüyor, hem duyuyor, hem de kokluyordu. Özümsemişti o, hakikati. Enes’e daha sonra ne olduğunu, aslında Kur’an bize anlatmaya devam ediyor. Nasıl mı? Cenneti anlatarak tabi.

Kur’an’ın cennet tasvirlerinden anlıyoruz ki, Enes’e: “İşte yaptığın (iyi işler) saye-sinde kendisine varis kılındığın cennet!” diye seslenilmiş olmalı, orada (A’râf, 7/43). O da “Eğer Allah’ın bizi eriştirmesi olmasaydı, biz hidayete ermiş olamazdık. Ne mutlu ki, Rabbimin Peygamberi bize hakkı getirmiş” demişti, herhalde (A’râf, 7/43).

Sonrasını Rabbimiz anlatıyor yine, bize. Hak edersek eğer, Enes gibi gireceğimiz cennet bahçelerini:

Her zaman yemyeşildir oradaki bahçeler (Rahmân, 55/54).

Yeşili bozan bir renk varsa arada,

Ak pak, emre amade dilberler… (Sâffât, 37/49)

Bahçelerin altında çağlayan ırmak kenarlarında (Ra’d, 13/35),

Saraylar, kâşaneler, köşkler (Tevbe, 9/72).

Kurulmuş, otururlar tahtlarında (Kehf, 18/31),

İnci, altın murassa ipekler içinde müminler (Hac, 22/23). Yakıcı sıcaktan eser yoktur, orada (İnsân, 76/13). Gölgeleri hiç eksik olmayan ağaçların dalları altında, Zahmetsizce yemişlere uzanırken müminler (İnsân, 76/14).

İki bahçeli köşklerde: ağaçlar, meyveler rengârenk çiçekler (Rahmân, 55/48). Uşaklar pervane olurken etrafında müminlerin, Kadehlerine dökerler, en kalitelisini şerbetin (Sâffât, 37/45-46).

Meyveler, kızarmış tavuklar, ördekler (Vâkıa, 56/17-21).

Kuş sütü eksik olmayan mönüler…

Allah’ın konukları, bazen,

Çevreyi temaşa ederlerken,

Pınar başlarında sohbete tutuşurlar, tatlı ve şen! (Hicr, 15/45).

Pınarlardan akar, billur sular, şaraplar ve süzme ballar (Muhammed, 47/15). Adn, Firdevs, Me’vâ ve Naîm bahçelerinde kalanlar,

Eşleri, çocukları mutluluk içinde, sonsuz hayat yaşayacaklar… (Bakara, 2/25) Biliyorlar ki, onlar,

Bunların hepsinden kıymetlisi Allah’ın sevgisi! (Tevbe, 9/72)

Öyleyse cenneti arzulayan kişi koşmalıdır Uhud’a.

Uhud bir sembol!

Hiçbir engel bahane değil ulaşmaya, O’na, Firavun’un karısı olsa da insan, Eğer sahip çıkabiliyorsa imanına!

İçi yanmıştı, Firavun’un mümin karısının,

Yalvarmıştı Rabbine:

‘Rabbim bana cennette bir ev bahşet’ diye! ‘Firavundan ve zulmünden uzakta olayım. Zalimlerden yakamı kurtarayım!’

Enes, çölün ortasında kokusunu duyarken cennetin, Firavun’un karısı sarayda hayalini kurdu, cennette bir evin. İster çölde olalım, ister sarayda, cennet hepimiz için. Allah bunun için sadece iki şart koşuyor: İnanmak ve inancın gereğini yapmak.

Var mısınız, Uhud’a koşmaya,

Cennetin kokusunu duymaya!

O halde Allah hepimizi kavuştursun,

Cennetine ve rızasına.

Âmin!

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe