Soğuk Savaş A.B.D. dış politikasını şekillendirmekle kalmadı, ülke içi konularda da derin etkileri oldu. Amerikalılar uzun yıllar boyunca köklü bir yıkıcı faaliyetten korkmuşlar ve 1919-1920 yıllarındaki Kızıl Korkusu günlerinde hükümet Amerikan toplumu karşısında algılanan tehditleri yok etmeye çalışmıştı. Amerika Birleşik Devletleri’nde komünizmin kökünü kazımak amacıyla, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra daha da büyük bir çaba gösterildi.
Dış olaylar ve casusluk skandalları da dönemin komünizm karşıtı korkularını körükledi. 1949’da Sovyetler Birliği kendi atom silahını patlattı; bu olay Amerikalıları sarstı ve Amerika Birleşik Devletleri’nin bir Sovyet saldırısının hedefi olacağına inandırdı. 1948’de, dışişleri bakan yardımcılığı ve Yalta’da Roosevelt’e danışmanlık yapmış bulunan Alger Hiss, eski Sovyet ajanı Whitaker Chambers tarafından, komünistlerin casusu olmakla suçlandı. Son olarak, hükümet 1950’de, atom bombası yapımına ilişkin bilgileri Sovyetler Birliği’ne aktaran bir İngiliz-Amerikan casus şebekesini ortaya çıkardı. Ethel ve Julius Rosenberg’in atom sırlarını açıklamak suçlamasıyla yakalanıp yargılanmaları üzerine, ülkede komünizm tehlikesi olduğu inancı daha da güçlendi. Adalet Bakanı J.Howard McGrath, her biri “toplumu öldürücü mikrop” taşıyan çok sayıda Amerikalı komünist bulunduğunu açıkladı.
Cumhuriyetçiler 1946’da yapılan kongre ara seçimlerinden zaferle çıkıp yıkıcı faaliyetleri araştırmaya hazır oldukları anlaşılınca, Başkan bir Federal Hükümet Hizmetlileri Bağlılık Programı oluşturdu. Geçmişteki ve şimdiki bağlantıları konusunda suçlanan çalışanların buna karşı çıkmaları pek zordu.
Bu sırada Kongre de kendi bağlılık programını uygulamaya başladı. Temsilciler Meclisi Amerika Karşıtı Faaliyetler Komitesi 1947’de, sevilen filmlerde komünizmi benimseyen duygular yansıtılıp yansıtılmadığını anlamak amacıyla film endüstrisi hakkında kovuşturma yaptı. Bazı yazarlar tanıklık yapmayı reddedince meclise hakaret suçuyla yargılanıp hapse atıldılar. Hollwood bunlara boyun eğdi ve geçmişi konusunda en küçük bir şüphe bulunan kişileri bile işe almayı reddetti.
En hareketli komünizm karşıtı savaşçı Wisconsin Cumhuriyetçi Senatörü Joseph McCarty idi. Elinde, komünist oldukları bilinen 205 kişinin Dışişleri Bakanlığı’nda çalıştıklarını gösteren bir liste bulunduğunu iddia ederek 1950 yılında ülke çapında ün kazandı. McCarthy her ne kadar listedekilerin sayısını birkaç kez değiştirdi ve suçlamalarının hiçbirini kanıtlayamadıysa da, yaptıkları halk arasında ilgi uyandırdı.
Cumhuriyetçi Parti 1952’de Senato’da çoğunluğu ele geçirince McCarthy’nin gücü arttı. Artık bir komite başkanı olarak davasını savunacağı bir tür mahkemeye sahipti. Geniş ölçüde basındaki ve televizyondaki yayınlara dayanarak, üst düzey görevlileri vatana ihanetle suçlamayı sürdürdü. Acımasızlığı ile tanınmasından yararlanıp saldırılarının hedefi olan “kaba ve iğrenç” kimselerden küfürlü bir dil kullanarak söz etti.
McCarthy çok ileri gitti. Kamu oyu yoklamaları halkın yarısından destek gördüğünü göstermekle birlikte, yardımcılarından biri askere alınınca haddini bilemedi ve Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetleri’ni karşısına aldı. “Çocukluk günlerini yaşayan” televizyon, duruşmaları milyonlarca kişinin evine kadar getirdi. Çok sayıda Amerikalı McCarthy’nin vahşi davranışlarına ilk kez tanık oldu ve halkın desteği azalmaya başlayınca da Senato en sonunda onu kınama kararı aldı.
Buna karşın McCarthy o güne kadar Amerika Birleşik Devletleri’nde büyük bir gücün sahibi olmuştu. Kore’deki çıkmazdan ya da komünistlerin kazanımlarından endişe duyanlar için suçlayacakları günah keçileri buldu. Truman yönetiminin kendi komünizm karşıtı faaliyetlerinin ve çok kez suçsuz kişilere karşı kullanılan yasal taktiklerin neden olduğu korkuları daha da güçlendirdi. McCarthy, kısaca, ülkedeki Soğuk Savaş dönemi kötü aşırılıklarının baş temsilcisi oldu.